Bir işin uzmanı olmak için, senelerce dirsek çürütmek, kitaplar arasında boğulmak yetmiyor bazen... Hayatın sadece, ilim, deney, gelişim birimlerini kendine rehber edinip, elini ayağını, diğer dünya nimetlerinden çekenlerin başarılı olmadığını söyleyemeyiz tabii... Ama bazen de, mantık ölçüleriyle, bir ömür boyu ilim irfan sahibi olmak uğruna harcamışların önüne geçen, pratik zekalıların da, hakkını yememeliyiz... *** Geçtiğimiz hafta, ülkeyi yasa boğan Isparta'daki uçak kazasında kaybettiklerimizin üzüntüsü sardı her yanımızı... Pisi pisine ölüm... Bile bile lâdes... İnsan hayatını, bu kadar ucuza indirgeyenlerin, yapmaması gereken, bir ihmalin yol açtığı, söndürdüğü ocaklar, ders olur mu bize bunu bilemeyiz... Her uçak kazasında ortaya atılan "Kara kutu" bilmecesi, yine karşımıza çıktı halince... "Kazanın asıl nedeni, o zaman belli olacak" dendi, bilenler tarafından... Ama birisi vardı ki, kazadan hemen sonra bindi helikoptere ve uçağın düştüğü alanı tepeden inceledi... Ve raporunu verdi hemen: "O bölge, uçağın geçiş noktası değil" Sonunda bu lâfı mantık yürüterek söyleyen Isparta Valisi Şemsettin Uzun haklı çıktı... Uzmanlar, hâlâ incelemede ama Sayın Vali, bileti kesti bile... *** Trabzonspor - Sivasspor karşılaşmasının son dakikasında çıkan olaylar nedeni ile yarım kalması ve sonucun ne olacağı konusunda sürdürülen 40 günlük inceleme, sporseverlerin ilk gün verdiği kararın aynısıydı... "Trabzon, hükmen yenik sayılır, Sivasspor'a 3 puan eklenir" Ama önce Federasyon, sonra da Tahkim Kurulu'nun araştırmaları tam 40 gün sürerken, bu işi sadece seyredenlerin anında verdikleri karar, en adil karar olarak karşımıza çıkarken, bir gerçekle daha burun buruna geldik: "İşi uzatmadan, evelemeden, gevelemeden yapılan çözüm, en hayırlısıdır." Mahkemelerde, bazen 10 yılı bulan kararsızlıklar yüzünden, nesiller bile değişirken, mevzuat denilen illetten kurtulamamanın sıkıntısını her an hissetmek, bazen bizi hukukun yanlışlığına da götürmektedir... Yâni, bir iş uzadıkça olgunlaşacağına, solgunlaşarak, komik durumlarla karşılaşmaktadır... Gerek adaleti, gerekse çözümü, en kestirme yoldan halledebilmek, bilimsel olmasa da, sonuçta mantığın, kağıt parçalarına galibiyeti anlamını taşımaktadır... *** Futbol sahalarında, işi savsaklamadan verilen kararlarda yok değil hani... Mesela, Rüştü'nün Trabzonspor karşılaşmasında, haksız yere oyundan atılması, Edu'nun, ikinci sarı kartını hak etmediği yolundaki kararlar, anında düzeltilerek, bir hukuk zaferi olarak karşımızda örnek teşkil etmiştir... Gerektiğinde, jet hızıyla düzeltilen yanlışlıkların örnekleri çoğaldıkça, bazı çirkinlikler, bataklık kurutur gibi, zararlı üretkenlerinden yok edilecektir... Eğer bugün, aylarca ceza verilen yöneticilerin, Şeref Tribünlerinden olmasa da, kendi localarından maçları hiç ceza almamış gibi izlemeleri eğer "bir hüküm giyme anlamını" taşıyorsa, bu işte bir yanlışlık var demektir... Yahut da, bir yıl, tribün taşkınlıkları yüzünden ceza almış amigoların, kafalarına taktıkları şapka, takma bıyık gibi şekil değiştirmeleri sonucu, kovuldukları tribünde yine aynı eylemlerini sürdürmeleri, ne kadar doğrudur? Bu gibi olaylarda, cezanın yıldırıcılık anlamı taşıması için yapılması gereken basit uygulamaların hayata geçirilmesi, o kadar kolaydır ki... Örneğin, ceza almış amigo, takımımın maçı esnasında, bulunduğu mahallin karakoluna gidip imza vermek zorunda bırakılsa, tribün terörünün önü nasıl kesiliyor bir görün... Ama mevzuat kılıcı, her yerde olduğu gibi, spor arenalarında da karşımıza çıkmaktadır... *** Hakemlerin hata yapma olasılıkları her yönettikleri maçta büyük bir oran teşkil etmektedir... Hele, yayıncı kuruluşların sadece bir kamera ile değil, bir çok kamera ile üzerine odaklandığı hakemlerimizin, elinin ayağına dolaşması kadar doğal ne olabilir ki? Akşam idam sehpasına çıkar gibi Toroğlu'nun yağlı ilmiğini boynunda hissedecek bir hakemin, 90 dakikalardaki konsantrasyonu, sadece oyun kuralları üzerinde olabilir mi? Düdüğünü, korkmadan, cesaretle nasıl çalabilir? Bu işin çözümü çok basittir... Hakemleri hataları ile kabul etmek zorunda olduğumuzu unutmayacağız; bu bir... İkincisi de, hakemleri yerin dibine sokacak, aşağılayacak kelimelerle eleştiren spor programlarını toptan kaldıracaksınız... Varsın Toroğlu gibiler de, bu gibi programlardan ekmek yemesinler... Kim yapacak bunu RTÜK?.. Yoo, sadece RTÜK değil... Türk futbolunu düşünen, olayları sadece reyting kaygısı olarak düşünmeyen, yayıncı kuruluş patronları... Çünkü her şey, hukuk demek değildir... Bazen basit ve pratik çözümler, kitleleri olumlu da yönlendirir... Denemesi bedava...