4 yıllığına 2.2 milyar dolara satın alınan Süper Lig yayın hakkı, kimilerini mutlu ederken, bazılarını da "keşke bu rakamlara çıkmasaydı" gibisinden karamsarlığa itti... Peki bu anormal fiyatı, uçuk görmeyen, daha da yüksek olmasını bekleyenlerin ellerini sevinçten ovuşturması, ekonomi politikaları ile eşdeğerde mi? Onlar zannediyor ki, bu para, deliklerinden birisini kapatmayacak, Lale Devri misali, Dolce Vita yaşatacak... 200 milyon dolar borçların ürpertisi üzerlerinden kalkacak... Transferde daha cömert para harcayabilecekler... Hesapsız adamın, hesapsız harcamaları gibi yarını değil, günü kurtarmaya alışkınların, patronluk taslamaları daha bir artacak... Görünen bu şimdilik... Borç yiğidin kamçısıdır! Plan ve projelerini, kağıda dökmeden, kafa biçimlerinde pratik şekillendirenlerin, anayasası olmadan yönetilen bir devlet misali, monarşi anlayışları, Türk futbolunun "Biz en pahalı ligiz" denmesinin yanı sıra, el parasıyla hava atmanın zevkini yaşamaya çalışmaları, doyumsuz yönetici anlayışının vazgeçilmez karakter yapısını da ortaya koymaktadır... Sen önce devlete olan borçlarını kapatmayı düşünsene... UEFA'ya giden dosya sayısını azaltsana... Kafana göre futbolcu göndermenin bedelini CAS'ın verdiği ödeme emri doğrultusundan kurtulsana... Sporcuların alacaklarını uzatmayıp, tesis çalışanların üç kuruşuna göz dikmesene... Sen, uzun lâfın kısası "Borç yiğidin kamçısıdır" sözüne aldanıp, geçici yiğitlik taslamasana... EVLİ EVİNE, KÖYLÜ KÖYÜNE Ama kabahat kimde? Futbolu yöneten Futbol Federasyonunda... Spordan Sorumlu Devlet Bakanı konuşuyor: "Aman bu paraları çarçur etmeyin!" Futbola gerçekten gönül veren yöneticiler uyarıyor: "Aman dikkatli harcama yapın!" Peki Futbol Federasyonu ne buyuruyor? Hiç... O aldı ya yüzde 10'luk payı, döndü ya köşeyi... Umurunda mı kulüplerin borçları, futbolcu alacakları, çalışanların emeklerinin karşılığı... İhale yapan ama buradan gelen paraların öncelikle borçlara kesileceğini söyleyip "güm" diye vursana masaya... "Yabancı sınırlaması kalksın" diyenlere, sesini çıkarsana... UEFA kriterlerine, hatır gönül imzası atmasana... Ağırlığını koysana... DEĞERİMİZ BUYSA... Kulüpler Birliği'nin emir kulu olmuş, 3 büyüklerin rotasında kaptanlık yaptığını zanneden Federasyon, daha Bank Asya Ligi'nin yayın paylaşımını bile yapmadan, sadece kendi payı ve "İstanbul ağalarının" memnuniyeti karşısında, yürüyüşünü değiştirip hava atmaya çalışırken, radikal kararların altına imza koyamamanın ezikliği içinde karşımızda durmaktadır... Federasyonun yumruğu, yanaktan makas almadan farksızdır şimdi... Karamehmet'in parasıyla, yabancı hocalardan birinin ayaklarının altına euro sermeye çalışmak, futbola hizmet etmek anlamını taşımayacaktır ki... "Futbol ekonomisinde Avrupa'ya ulaştık" diyen Federasyon Başkanı ile "Futbolumuzun değeri budur" diyen yöneticiye bir çift sözümüz var... Hangi futbolumuzun değerinden bahsediyorsunuz? Tribünde ağız burun kıran, sahaya eline ne geçerse atan, deplasmanlarda, öksüz oynayan takımların isyanına kulak vermeyen, rakip takımın rengiyle, mahallesinde dolaşanı linç eden bir anlayışın olduğu futbol değerinden mi bahsediyoruz? Pansumancı hakemlerin, bütün camiayı yaraladığı, PFDK'nın verdiği cezayı, Tahkim Kurulu'nun kökünden kaldırdığı bir ortamda hangi değerden bahsediyoruz? Maç başında tokalaşmayan, bitiminde adam kovalayan futbolcuların mücadelesi mi, 2.2 milyar dolarlık ihaleyi hak ediyor? Haa... Aksini iddia ediyorsanız, o zaman hodri meydan... Bizim de isteğimiz var... Ya siz verin ya da elimizde bir pankartla, bağırırız kapınızın önünde yoksa: "Avrupa'da başarı hakkımız; söke söke alırız" Vural, bir Braveheart'tır "Uzun bacaklı Edward"ın, İskoçya'nın büyük bir bölümünü ele geçirdiği bir dönemde, babası, ağabeyi ve sonradan da karısı öldürülen William Wallace'ın başkaldırışının hikayesini bilmeyen yoktur... O bir halk kahramanıdır... Bugün futbolumuzda bir "Cesur Yürek" var... "İstemem, yan cebime koy" diyenlerden ayrı düşünen... Yapacağını, yaptıklarıyla ispat eden... İşini, kuralına göre severek icra eden... Saçlarını ağartmasa da, kalbini bu yolda çürüten... Gerektiğinde, takla, gerektiğinde tokat atan... Rakibini gözünde büyütmeyen, topa tüfeğe, sapanla karşı koyan... Bir "Cesur Yürek" var günümüzde... Yılmaz Vural... Vural, bu işi "En iyi ben yaparım" diye yırtınıyor... İstiyor, hevesli ve inatçı... İstemeği, ayıp sananlara rağmen, her defasında haykırıyor Vural... O Federasyon; Terim, Denizli, Yanal kadar da olsa, böylesine istekli ve herkesin "En iyisini yapar" dediği Yılmaz Vural şansını, geri tepmemeli... Çünkü bu ülkede; hele bu dönemde "Cesur Yürek" bulmak, o kadar zor ki...