İki sırıtkan adam

A -
A +

EURO 2016'yı düzenleme hakkının, resmen elimizden alındığı o çirkin günde, esas büyük çirkinlik, objektiflere ve kameralara sırıtarak poz veren iki kişinin portresinde birleşmişti... Birisi Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, diğeri ise UEFA Başkanı Michael Platini... Hele Platini... Masum ama şeytani bir tipin aynı vücutta birleştiği sinsilikle, sözde tarafsız olması gereken bir organizasyonun karar gününde, bir göbek atmadığı kaldı... Türkiye'yi "by-pass" etme adına, tüm girişimlerde bulunarak, üstelik Cumhurbaşkanımız Gül'e de büyük saygısızlık ederek, ortalıkta bir dansöz gibi dolaşması, hem bizim 2016'ya seyirci kalmamıza sebep oldu, hem de Türk Milletinin büyük nefretini kazandı... Dileriz, ellerine ayaklarına bulaşır bu kaçırdığımız 2016... Dileriz, yaptıkları her türlü dalavere çemberinde sıkışıp kalırlar... Dileriz, Afrika'daki Dünya Şampiyonası Finalleri'nde "el yordamı" ile gitmenin bedelini, ilk elenen takım olarak verirler... Dileriz, beter olurlar... Özür ve kabahat Futbol Federasyonu Başkanı Mahmut Özgener, iş bittikten, elimizden EURO 2016 alındıktan sonra açıklama yapıyor: "Tek oyla kaybederiz demiştim." Bak Allah'ın işine... Sonucu bire bir bilen bir başkanımız olduğu için, ne kadar övünsek azdır! Şimdi adama sormazlar mı? Be Özgener, kendinden bu kadar emindin, kimin kime oy vereceğini yüzde yüz biliyordun da, hiç mi kulis yapamadın, hiç mi birilerini devreye sokamadın, hiç mi Türkiye'nin gücünün farkına varamadın... 4 milyar euro gelir sağlayacak EURO 2016 için neler neler yapılacakken, sen niye dersini iyi çalışmadın? Etrafında hiç mi sana akıl verecek bir "beyin takımı" yoktu? Hiç mi, Başbakan Erdoğan'ın bile 920 milyon euro garanti vermesinin kamçısını bir yerlerinde hissetmedin? Bu ülkeye hizmet, iş bittikten sonra "Ben demiştim" bilgiçliğinin altında mı yatıyor? Bu beceriksizliğin bedeli, o koltukta kalmakla mı, yoksa o bedeli ödemekle mi adaletleşecektir? Esas tehlike F.Bahçe'de huzurun kaçtığı sezon sonunda, bazı gerçekleri görmemek, yeni bir huzur kaçacak senenin habercisi gibi geliyor bize... Başkan Aziz Yıldırım, "Bütün suç bende" derken, Daum'u ve futbolcularını suçlamıyor... Üstelik onları, G.Saray ve Beşiktaş'ı 10 puan geçtikleri için kutluyor... Son Trabzonspor maçında bile "Top bizi istemedi... 15 pozisyon güme gitti" derken, tüm eleştirilere göğsünü siper ediyor... Buradan anlaşılıyor ki, futbolcular ve Daum, görevini tam olarak yapmışlar... Peki, iyi güzel de, neden bazı sporcular gönderilmeye çalışılıyor, Daum'un yerine alternatif hoca aranıyor? Şu günlerde gündeme oturan tek çare, Aykut Kocaman'ın F.Bahçe takımının başına geçmesi yönünde... En son Ankaraspor'u çalıştıran bir hocanın koca F.Bahçe'yi yönetmesini beklemek, ne çaresi Allah aşkına? Zaten Aykut Kocaman, görevi tam olarak belli olmayan bir konumda, Daum'un başında "Demokles'in Kılıcı" gibi dururken, huzursuzluğu da, peşinden getirmedi mi? Geçiniz bu Aykut Kocaman sevdasından... Faydasından çok, varlığıyla zararı olan bir kişiden, F.Bahçe'yi uçurmasını beklemek, Aziz Yıldırım'ı bir başka sıkıntıya sokmayacak mı sanki? Kimler nelerle uğraşıyor şu F.Bahçe'de... "Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar" misali hani... 7 düvelle kavgalı adam! F.Bahçe'deki son "Mali Kongre" eskilere göre daha bir hareketli, daha bir renkli geçti... İlk defa, Aziz Yıldırım muhalifleri, kürsüye çıkıp, ağzına geleni söyledi... Bu defa pabuç pahalıydı... "Türkiye'nin kulübü, 7 düvelle kavgalı olamaz" diyen Hakan Bilal Kutlualp işi, en özetleyen kişiydi... Bursaspor'un şampiyon olmasından sonra, ülke çapında sevinenlerin sadece yeşil-beyazlı taraftarlar olmadığı gerçeği çıktı ortaya... Neden böyle oldu? Çünkü F.Bahçe'deki yönetim tarzı ve anlayışı, diğer takımları kırıcı ve aşağılayıcı boyutlara ulaşmış ve sanki Türkiye'de sarı-lacivertli takımdan başka bir kulüp yokmuş izlenimini vermişti... Aziz Yıldırım'ın sezon başında "3 sene şampiyonluk" sözü vermesi, sonunda ise "Ben G.Saray ve Beşiktaş için bunu söylemiştim, zaten onları 10 puan geride bıraktık ama Bursaspor'u hesaba katmadık" bahanesi, işte bugün F.Bahçe'de, muhalefeti de ayağa kaldıran sözlerdir... "Her nesnenin süresi vardır" diyenler... "Söz tutulmazsa, ne yapılacağı bellidir" diye yol gösterenler... Ve de "Sevgisi F.Bahçe'ye zarar vermeye başladı" gibisinden, kibarca kapıyı işaret edenler, Aziz Yıldırım'ın tesisleşme adına yaptığı, onca güzelliği hiçe saymak anlamını da taşıyor... Şimdi Yıldırım, sütten ağzı yanmamış gibi inadına hâlâ daha konuşuyor: "Önümüzdeki sezon, tüm branşlarda kupaları toplayacağız... Toplayamazsak burada hesabını vereceğim." İyi de, Yıldırım, hesap verirken yine "Birilerini hesaba katmadım" derse ne olacak?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.