İşte bitti... Zorla sürdürülen, göstermelik kucaklaşmalarla renklendirilen dostluk, yine tarihe gömüldü... Ezeli rekabete bundan böyle ebedi düşmanlık tohumları atanlar şimdi rahat uyusunlar bakalım... Daha geçen hafta, G.Saray ile F.Bahçe'nin dostluklarının Fatih Akyel'in transferiyle bittiğini yazdık... Ve dedik ki; "Bundan böyle kim ebedi dostluktan bahsederse, asrın yalancısı olur." İki kulüp arasında, pamuk ipliğine bağlı sevgi, ne yazık ki koparıldı ve düğüm tutmaz hale getirildi... F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın gereksiz ve sinirli çıkışını anlamıyor değiliz... Adam, 100 milyon dolarlık transfer yapmışsa, bunun karşılığını birilerinden mutlaka isteyecektir tabii... Göğüse takılacak üçüncü yıldızı, G.Saray'dan önce elde etmek düşü bir yana... Avrupa'da "Başarısızlık rekorunu" bir an evvel silmek istemesi bir yana... Milyonlarca taraftara şirin gözükmek bir yana... Ama Aziz Yıldırım'ın birilerini itham edici tutumu sürdüğü müddetçe, bunun en büyük zararını F.Bahçe görecektir... Ne demişler... "Düşüne düşüne görmeli işi, sonra pişman olmamalı kişi." Cüneyt Yalınkılıç, genç, dinamik ve kaliteli bir gazetecidir... Hagi, Alpay, Ogün, Mustafa Doğan, İlhan Mansız, Serhat, Rüştü, Emre Belözoğlu, Ümit Davala, Ümit Karan, Ahmet Dursun ve Bülent Akın'ın danışmanı ve internet sitelerinin kurucusudur... Bu isimlerin içindeki F.Bahçeli olanların siteleri "Saddam kararları" gibi, Aziz Yıldırım'ın "Yassah beyim" demesiyle imha edildi... Taraftarıyla doğrudan buluşan futbolculara getirilen bu yasak, çağdaşlık mıdır? Bize ne, kapısında "Şükrü Saraçoğlu Stadı yazmayan" stadı 60 bin kişilik yapmasından... Bize, önce çağdaşlığı engellemeyecek, futbolcusunu köle gibi kullanmayacak yöneticiler gerek... İşte bu Aziz Yıldırım, şimdi de G.Saray'ın galibiyetlerine ve puanlarına çamur atarak resmen lüzumsuz bir savaş başlattı... Nerelere gelinmek isteniyor, anlaşılır gibi değil... Sanki F.Bahçe'nin kazandığı hiç haksız puan yok... "Deveye bir cilve yap demişler, üç çardakla bir dam devirmiş..." ya... Aziz Yıldırım da hayatının en büyük hatalarından birini yapıp, ebedi düşmanlığın yeni temelini atmıştır... Aziz Yıldırım, daha çok yakın bir zamanda Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi'nce (TMOK) yılın yöneticisi seçilmiş kişidir... Seçim mi yanlıştır, yoksa ödül alan kişi mi böylesine bir anlamlı ödüle lâyık değildir... Gerçi biz ödül verirken kıstasları hep karıştırmışızdır zaten... Örneğin, antrenman sahasındaki izmaritleri gazetecilere toplama emri veren Fatih Terim ile "İçimizdeki İrlandalılar" diyen ve çalışmaları basına kapatan Mustafa Denizli'ye bile "En iyi iletişimci" ödülünü lâyık görmedik mi? İstemediği yazıları yazan gazetecileri azarlayan bir kişiye "En iyi yönetici ödülü" vermişiz çok mu? Basın olarak, ne ekersek onu biçiyoruz... Bakınız Türkiye, tarihinin en büyük iflâsların ve kepenk kapatmaların utancını yaşıyor... Ucuz ekmek kuyrukları neredeyse kilometreleri buluyor... Pazar yerlerinde "artıklarla" evinde tencere kaynatanlar, inanılmaz boyutlara erişti... Tam bu sırada, Allah'tan "Salkım Hanım'ın Taneleri" imdada yetişti... Bir anda, dünyada yüzde 44 ucuzlamasına rağmen, bizdeki benzin zamlarını görmemezliğe geldik... Doğalgaz başta olmak üzere, yüzde yüze yaklaşan vergilerle 2002 yılını karşılamayı unutuverdik... Ama bir yanda, Uludağ'da yine yer yok... Zengin yine zengin, fakir daha da fakir... Bunlar yetmiyor, bir de Aziz Yıldırım "Spor narkozu" ile uyutulan milleti bir düşmanlığın içine atıyor... Ey güzel Türkiyem... Sen bu kadar çirkinliklere, bu kadar yıpratılmaya, böylesine kötü yönetilmeye lâyık mısın ki?..