İnadın sonu, selamet olmadı

A -
A +

G.Saray'da bir devir daha sona erdi... Ama bu sona erişin, diğerlerinden farkı "bile bile lades" durumuydu... 106 yıllık takımın ligde, kupada, Avrupa'da yok oluşunun mimarları, tüm direnmelerine rağmen Genel Kurul'un geçiş izni vermemesi nedeni ile kendi yaşantılarına döndü... Nasıl dönmesinler ki? "İbra" denilen onay mekanizması "Sen G.Saray'ı idare edemiyorsun" kanaatine varırken bunun itirazı ve başka bir yöntem tarzı da ortadan kalkmış oldu... Çünkü Genel Kurul ne derse o olur kongrelerde... Adnan Polat'ın inatla "Seçim yok" sözlerinin altında yatan gerçeğe aslında kendisinin de inanacak bir tutanağı yoktu... O tribünden gelmiş başkan, kendisine tavsiyelerde bulunan "büyüklerin" ricalarını bile dikkate almazken "belkilerle" işi götüreceğini zannetti... Ama ufukta en ufak bir iyimser tablo yokken tabii... Bakınız... Üyelere dağıtılan kitapçıkta, "2010 yılı Mali Genel Kurul Denetleme Raporu Kulüp Konsolide Borçlar ve Alacaklar" bölümünde yer alan bilgilere göre kulübün toplam borcu 514 milyon 46 bin 150 lira... Alacağı ise, 75 milyon 231 bin 533 lira... Aradaki borç-alacak farkı ise 438 milyon 814 bin 598 lira... Ayrıca Divan raporunda son 5 yılda futbol için yapılan harcamaların da 386 milyon lira olduğu belirtildi... Şimdi bu tabloyu gördükten sonra efelik olur mu olmaz mı? "Borç yiğidin kamçısı" tamam ama böyle bir tablonun da, G.Saray'ın geleceğinin, ışıl ışıl aydınlık olacağının sinyalini veremeyeceği gerçeği ortada... Sarı-kırmızılı takımın "akil adamlarının" aylar öncesinden çırpınışları boşuna değildi... Koca koca şirketleri idare ederken edindikleri tecrübe ile G.Saray'ın bir çıkmaz sokakta olduğunu önce sessiz, sonra da herkese duyurarak ilan etmeleri, işte karşımıza Adnan Polat gibi, kendisine göre "aşk" başkalarına göre ise "koltuk sevdası" olarak nitelendirilen bir saltanatın hazin sonu olarak karşımıza çıktı... Bu tablo bir Paplo Picasso tablosu değildir... Bu eser; tuvaliyle, boyasıyla, fırçasıyla, Adnan Polat'ın 4 yılda görüntü olarak ortaya çıkardığı, belki de, hiç para etmeyecek tablosudur... Oysa beğenilmeyen tablolar, sahiplerinden başkasına haz duygusu vermez ki... İşin püf noktası Dünyanın en büyük beyaz eşya şirketlerinden birisinin CEO'su "Türkiye'de evler küçülerek normalleşiyor ama buzdolapları karpuz ve tencereler yüzünden asla küçülmüyor" tespitinde bulunmuş... Bir yabancının Türk insanının yaşantısını özetleyen; ekonomimize nasıl katkı sağlayacağının basit ama gerçekçi yaklaşımı bu... Sporumuzda da, inanılmaz büyük paralara ülkemize davet ettiklerimiz, bizi öylesine iyi tanıyorlar ki, zamanla bizi uyuttuklarını anladığımızda, onların parasal mutluluklarıyla küplerini doldurması kaçınılmaz oluyor... İşte Beşiktaş'ın Quaresma'sı... Portekizli geldiği günden beri Beşiktaş tribünlerinin sevgilisi... Attığı gollerle mi, siyah-beyazlı takımı Avrupa'da başarıya ulaştırması ile mi; yoksa ligde tek başına takımını şampiyonluğa taşıması ile mi? Hayır, çünkü bunların hiçbirisi Beşiktaş için gerçekleşmiş hayaller değil... Ama Quaresma, o meşhur "trivela" yani dış kesme vuruşuyla tribünleri coşturuyor... İşi kaptı o... 90 dakikada iki "trivela vuruşu" yap, ondan sonra topu ister taca, ister rakibe, ister tribüne at... Alkış hızını asla kesmiyor çünkü... Bizim dilimizden anlayan insanları, biz bağrımıza basıyoruz ya! Biz misafiri severiz ya! Devam o zaman "trivelaya " Quaresma, devam... Bana arkadaşını söyle Bir fotoğraf karesi... Direksiyonda Trabzonspor'un golcü futbolcusu Jaja... Arka koltukta F.Bahçe'nin, oyunculuğu ile değil, penaltı noktasını kazması, otel skandalları ile gündeme gelen yedek oyuncusu Bilica... Yanlarında da birer bayan arkadaş... İstanbul sokaklarında, kendilerini tanıyanlara bile "şerefe" diyecek kadar kafaları bulanık... Kimsenin arkadaşlıklarını sorgulayacak değiliz... Ama arkadaşı Bilica olan birisinin, futbolunun geleceği de tehlikelide demektir... Çünkü örnekleri ortada... Deivid, Roberto Carlos gibi... Zaten son haftalarda sapır sapır dökülen bir Jaja'nın, neden böyle olduğu da tartışılıyordu... Daha birkaç gün önce Suudi Arabistan'da El İttihad takımına karşı oynadı Jaja... Döndü soluğu "Bilica ile İttihadın" yanında aldı... Şampiyonluk kovalayan iki takımın saha dışındaki dostlukları düşman çatlatıyor adeta... Eee ne demişler: "Bana arkadaşını söyle ki, sana kim olduğunu söyleyeyim..." Sporumuzdan bir manzara! Aroma Erkekler Voleybol Birinci Liginden düşen Beşiktaş'ın çilesi bitmiyor... Sporcular, Ankara'da katıldıkları "Teledünya Türkiye Kupası Dörtlü Finalinde" dördüncü olarak bir başarısızlığa daha imza attıktan sonra, otobüsle İstanbul'a doğru yola çıktı... Çıktı ama o otobüs Akatlar Spor Salonuna geldiğinde yollarını merakla (!) bekleyen 15 kişilik bir fanatik taraftar gurubu, sopalarla oyunculara ve yöneticilere saldırdı... Yer misin, yemez misin... Sonuçta, kan, dayak ve darbe kol kola girdi... İşte Türkiye'deki spor anlayışından en son parça... Başarısızlık varsa, arkasından dayak da geliyor... Oysa olmuşa çare aranması gerekirken, seneye tekrar bir üst lige dönüş gerçekleştirmenin planları yapılmalıyken, al sana dayak! İşte seyirci profilimiz, işte spor anlayışımız... 21. asırda, dağ başı kanunlarının geçerli olduğu sporumuzdan başarı bekliyoruz ha... Çok bekleriz daha çok...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.