Futbol dünyamızda kimin eli kimin cebindeyken, bir Trabzonlu, makamını, Türkiye'de dönen yanlış çarkları protesto için terkediyor... "Adalete güvenmiyorum" diyerek hem de... Takımının şerefini ve haysiyetini böyle bir adalet mekanizması içinde koruyamayacağını, gözleri nemli itiraf ediyor ve görevini bırakıyor... Bu tepkiyi anlamayan, yahut da bir taraflara çekmek isteyenler ise "Timsah gözyaşı" döküyor... Aslında üç beş tane Özkan Sümer'imiz olsa, bakınız stad terörü, kışkırtıcı yönetici tipleri nerelerde kalıyor... Sümer'e, Trabzon'da olay çıkaran F.Bahçeli taraftarlar için "Terörist" damgasını ilk vurduğunda, sarı-lacivertli yönetimden önce hiç tepki gelmediğini, hatırlayın lütfen... Ne zaman ki, F.Bahçeli taraftarlar, internet sitelerinde başkana ve yönetime tepki koydu, tehdit etti, işte ondan sonra işin seyri değişti... Murat Özaydınlı, yanına aldığı üç kravatlı genci, camianın örnek insanları olarak gösterip "Bunlar karıncayı bile incitmez" havasına soktuktan sonra, ortalık iyice çalkalandı... Başbakan'ın, Federasyon Başkanı'nın da, F.Bahçe'nin bir anda "Yılmaz savunucusu" olması, cezanın ortadan kalkmasına bir anlamda vesile oldu... Olan kime oldu aslında biliyor musunuz? "Cezayı kaldırın, 1000 fakire yardım edelim" diye hava atan F.Bahçe yönetiminin sözünden sonra, havasını alan muhtaçlara tabii... Gönül, tabii ki kimsenin ceza almasını istemez... Ama verilen cezanın da bu şekilde, dış güçlerin baskısı altında kalkmış görüntüsü, iyiye delalet değil... Bundan sonra seyreyleyin siz cümbüşü... Güvenirliğin kaybolduğu kurumların otorite yerine, şamar oğlanı olmaya aday hale gelmesini, bundan böyle kimse önleyemez... Hakarete uğrayan futbolcuların ceza aldığı bir karşılaşmada, Mutlu Çelik gibi, her maçında olay olan bir hakemin gözlemciliğini yapıp, ona geçer not veren MHK Başkanı'nın bağlı olduğu bir federasyon da, bundan böyle yaralı bir federasyondur... Türkiye'de artık sahalarda ve tribünlerde güzeli aramak, mutluluğu yakalamak, alkışlanacak olay bulmak çok zor olacaktır... Bakınız; Federasyon Başkanı "Hakemlerden bu sezon memnun değilim" diyor... Bununla kalsa iyi... "F.Bahçe'nin her maçında, hakemlerimiz yanlış yapmasın diye dua ediyorum" diye şanssız bir beyanat daha veriyor... İngiltere milli maçı için, pahalı bilet fiyatlarını indirmeyeceğini inatla söyleyen Federasyon, bu gibi saplantıların ve zıtlaşmanın içinde, kendini neden bulur ki? Sonra da bunlar yanlış yorumlanmaz, Özkan Sümer gibi haysiyetli adamların "Tepki istifası" provokatörlük gibi görülür, adeta "Öküz altında, buzağı aranır..." Bu sıradan bir olay mıdır ki, Anadolu sessiz, İstanbul keyifli, spor basını duygusuz kalabiliyor? Bu istifa, sapına kadar bir çirkin olayı protesto etmenin en haysiyetli belirtisidir... Eyyy Celal Doğanlar, İlhan Cavcavlar, Cemal Aydınlar... Bir bildiri ile işin içinden sıyrılamazsınız... Yakında sizin de başınıza gelebilecek bu gibi durumlarda, arkadaşınız Özkan Sümer'i yanlız bırakmanın faturasını çok kötü ödersiniz... Anadolu kenetlenmediği müddetçe, havuzdan aslan payını üç büyükler alıp, kalan lokmanın 15 takıma bölünmesine eyvallah dediğiniz sürece, siz hep İstanbul'un piyonu olmaya mâhkûmsunuz... Züğürt gibi, alamadığını bağışlama devri bitmelidir artık... Olayı "Bizim transfer kerizlerimiz" diye görüp, para kazanmak anlamında yorumladığınız müddetçe, tarihinizde bir şampiyonluk yakalamanız, Şampiyonlar Ligi'nde koşmanız hayâldir... Ne kendinizi, ne de şehrinizi aldatın... Vurun masaya yumruğunuzu, çıkarın sesinizi... Türk futbolu, üç büyüklere endeksli olarak, tüm hızıyla yoluna devam ediyor... Son yargı aşaması sayılan, Tahkim Kurulu'ndaki bir dava için "Ceza haksızdı" diyebilen bir Başbakan'ın yönettiği ülkede, adalet mekanizması ister istemez yara alır... Tahkim Kurulu, ne yazık ki, hakkındaki eleştirilere bir yenisini, daha doğrusu en fecisini eklemiştir... Türker Arslan'ı tanımasak neler yazarız neler... Minik Büşra'nın kafasını yaran, onun dünyasını karartan eller, bu stadlara tekrar elini kolunu sallaya sallaya girecekse, onlar korunacaksa, kahrolsun bizim futbol anlayışımıza.... Bir gün olsun göremeyecek miyiz, rakip tribünlere gül atan seyirciyi? Dost elini uzatıp, şans dileyen zihniyeti? Yenilgide bile el sallayıp "Uğurlar ola" diye içine sindireni? Ve "Adaletin terazisini" düzgün tutacak insan elini? Göremeyecek miyiz haa, göremeyecek miyiz?