Kapı gibi başkanı olmak!

A -
A +

F.Bahçe'de her şey düzgün mü gidiyor? Ya da, sahadaki futboldan, alınan sonuçlardan, sarı-lacivertli taraftarlar memnun mu? Bu soruların cevabını net bir şekilde verecek kimseleri göremiyoruz... Zaten kim; 35 resmi maçın 19'unda geriye düşen takımdan övgü ile bahsedebilir ki? Sen önce eziyet çektir, sıkıntılara sok, sonra da öyle veya böyle maçı kurtar... Bir iki maçta olsa bu tablo, eyvallah... Dikkat ediniz; 35 maçın 19'unda aynı sıkıntı... Bunu da bir kenara bırakın... 19 haftada, deplasmanda sadece 2 galibiyet... Birisi Akhisar, birisi G.Antep... Bu işin başarıyla uzak yakın ilgisi yok... F.Bahçe -belki bir kısım taraftarlar katılmayabilir ama- sahada komutansız bir ordu gibi... Saha içi lideri yok sarı-lacivertli takımın... Geçiniz lideri; ağabeyi yok... Kulübedeki yanlışlıkları, saha içinde düzeltecek isim yok... Bir Emre Bölezoğlu ve Alex'li takımını düşünün, bir de şu karşımızda duran takımı... Birisinde, her an maçı çevirecek pırıltı; birisinde en ufak bır ışıltı yok... Amma... Bütün bu olumsuz tabloya rağmen F.Bahçe'de vazgeçilmeyen isimler var... Başta Aykut Kocaman... İstifa ediyor, başkan bırakmıyor... Üstelik "astığı astık, kestiği kestik..." Bu kulübe 8 yıl "üstün hizmet" etmiş, anıtı bile dikilmiş bir efsaneyi, kovalayan "Artık sana ihtiyacımız yok" denilerek, tarihe gömen Aykut Kocaman, bu kulübün en ihtiyaç duyulan ismi şu anda! Sanki, uçuruyor F.Bahçe'yi... Sanki, F.Bahçe sahadaki futboluyla mest ediyor insanları... Sanki, şampiyonluğun rakipsiz tek adayı... Deplasman fakiri, bir takımın başındaki bu isim, ne yazık ki, devre arasında bile, başkanının biraz okşayan, biraz fırçalayan konuşmalarıyla, ikinci yarılara farklı çıkan bir F.Bahçe'nin başındaki adam... Eğer bugün Sow'un çırpınışları olmasa, Semih'in o kurtarıcılık vasıfları geri gelmese, kime ne anlatacak ki? F.Bahçe bugün, renkleriyle ağırlığını koruyan bir takımdır... Futboluyla değil... Ama teknik direktörü hâlâ daha bir şeyler yaptığını zannederek, başkanının gözündeki yerini koruduğunu zannediyor... Cicim ayları çoktan geldi geçti... Ama daha zoraki balayı ile göz boyanıyor F.Bahçe'de... >>> Çok mu var Şenol Güneşlerden? Trabzon'da, kötü gidişin faturasını kendine kesen bir teknik direktördür Şenol Güneş... "Utanıyorum" diyerek, kaybedilen her puanın bedelini ödemek için, müsaade isteyen bir öğretmendir Şenol Güneş... Bu ülkeye "Dünya 3.lüğü apoletini" getirdiği halde, bunun havasını hiç atamayan, hatta Federasyon'dan parasını bile alamayan adamdır Şenol Güneş... Onun adamlığı, onun kibarlığı, onun öğreticiliği, ne yapmışsa kimselere kabul ettiremediği özelliğidir... Bir savaşta, birçok düşmanla savaşmak zorunda olduğunu bildiği halde, asaletinden kimselere kötü sözler söyleyemeyen ve hep içine atan adam, şimdi bazı yöneticileri, bazı taraftarları, bazı medyayı mutlu ederek, köşesine çekildi... Ama belli ki dilinde, Selahattin Pınar'ın o "Rast" şarkısı var: "Söylemek istesem dilimdekini... Dilime dolanan ıstırap olur... Yazsaydım derdimin ben bir tekini... Ciltlere sığmayan bir kitap olur..." Bu ne acelecilik böyle! Şenol Güneş, Elazığ maçının hemen sonrasında istifasını açıkladığında, yeni teknik direktör arayışı anında başladı... Ve aranan isim "şıp" diye bulundu! Sanki hazır gibiydi... Tolunay Kafkas... Kendisi TFF Gelişim Direktörü olur... Ama bir telefonla milli takım kariyerini sonlandırıp, üstelik Şenol Güneş, Elazığ'dan Trabzon'a gelmeden, Kafkas kendisini Mehmet Ali Yılmaz Tesislerine attı... Bu ne sürat, bu ne acelecilik... İnsan ister istemez, Şenol Güneş'in gidişini iyi değerlendiren Trabzonspor Yönetimini kutlamak istiyor! Haa bu arada, Milli Takımı bu kadar çabuk terk eden Kafkas'ı da atlamayalım!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.