Sporumuz resmen bir batağın içinde... Çırpındıkça hep beraber batıyoruz... "İmdat" çığlıklarımıza koşanlar bile "Daha batmadın mı?" diyerek, bir an evvel dibe çökmemiz için çareler üretiyor... Kimsenin kimseye acıdığı yok... Kimsenin duygusallığı, merhameti, insanlığı kabarmıyor... Kimse, çirkin ve de ahlâksız tabloyu güzelleştirmeye niyetli değil... "Saygı sayana, terbiye alana göredir" amma... Türkiye'de spor ahlâkı devri, misyonunu tamamladı, yerini garip güçlere bıraktı artık... Ankara, akıllı fikirli insanların, politikacıların ve de kozmopolit halktan uzak, insani değerleri fazla bozulmamışların kenti... Bu şehirde 19 Mayıs Stadı'nın "Şeref" tribününde yaşanan çirkinliklerin boyutları, çok uzadı... Beline silahı takan burada... "Korumayım" diyen burada... Küfürbazlar, kavgacılar, yaygaracılar burada... Bu tribünde olması gerekenler yok, onların yerine birileri gelip burayı işgal ediyor... Ankaragücü Başkanı Cemal Aydın'ın bu tribünden "Maç seyretmeme kararını" yürekten alkışlıyoruz... Can güvenliği olmayan bir koltukta niye otursun ki?.. İşin acı tarafı, kimse silahlı insanların içeri girmesine "Dur" diyemiyor... Silah, yumruk, küfür, Ankara'da "Şeref tribününe" kurulmuş, oturuyor... Türkiye'de, tribünlerde bir şeyler olurken, saha içindeki mücadelede de her türlü ahlâksız kol kola... Kimin kazanacağına futbol gücü değil, birileri karar veriyor... Deplasmanlarda maç kazanmak artık okyanusta balina avlamak kadar zor... Hakemlerin düdükleri, bayrakları, kartları adil değil... Saha içinde olmaması gereken güç, çimlerde cirit atıyor... Güvenlik güçleri bile, deplasmana gelmiş futbolcunun anasına, bacısına Malatya'da olduğu gibi küfrediyor... İstanbulspor'un başına gelenler mâlûm... 6 sarı, 2 kırmızı kart görmüş, teknik direktörü sahadan atılmış, uzatma dakikalarında iki golle mağlubiyete terkedilmiş bir takımın hakkını kimse savunamıyor... İş oldu bittiye getiriliyor... Üstelik herkesin gördüğünü sahada görmeyen hakemler, gözlemcilerden "Pekiyi" alıyor... Beşiktaş - Rize maçında Ahmet Dursun'u ikinci sarı kartla oyun dışı bırakamayan Bülent Uzun'a, gözlemcilerin notu 8.5 ... O Ahmet Dursun, kırmızıyı görse iki golü atamayacak, belki de Beşiktaş bu maçı kazanamayacak... Artı; Rizespor da, kendisini böylesine tehlike hattında bulmayacak... İşte size maçın sonucu ile oynamanın basit bir örneği... Hakemlerimiz bir kaçı hariç, bu sene ne yazık ki, resmen sınıfta kalmışlardır... Onlara artık güven yok... Çünkü, maç içindeki verdikleri veya vermedikleri kararlarla, sadece o günü değil, sonraki haftaları da etki altına alarak, ligin geleceği ile bir oyuncak gibi oynamaktan asla vaz geçmiyorlar... Tribün doğrultusunda düdük çalıp, tribün doğrultusunda kart gösteren bir müessesenin elemanları; ne yazık ki, yabancı hakem çağırışlarını gündeme zorla taşıyorlar... Bu sene öyle veya böyle bu lig bitecek... Ama arkasında bir sürü şaibe, bir sürü ah ve vah bırakacak... Peki federasyonumuz ne yapar? Yöneticisi hakaret eder, susar... Taraftarı küfür edip taş, çakmak atar, yine susar... Takımların geleceğiyle oynanır federasyon "Görmem, duymam, konuşmam" der... Maçlara şike, beyaz kadın, çete bulaşır, federasyonun yine "Gıkı" çıkmaz... Ama göğsüne yıldız isteyene, bir yolunu bulur yıldız takar... "Ligden çekilirim" tehdidini savuran başkanlara şeker atar... Kendi bünyesideki "Çekilmezlere" bile bile katlanır, bu yüzden gerçek dostlarını bir pula satar... Devir şeker devri... Türk futbolu çirkeflikler içinde boğulurken, federasyon yaptığı güzellikleri de, bataklığa gömmeye devam ediyor... Yeter Allah aşkına, yeter... Artık, herkes kendi elini, kendi cebine soksun yahu...