Evdeki çocuğuna "Ne saygısız" diyen büyüklerin, çuvaldızı eline alıp, önce bir yerlerine saplaması gerekir... Sen, küçükken, her dediğini yaptığın, şımarık ağlamaları sonucu amacına ulaşan isteklerini anında karşıladığın çocuğuna, büyüdüğünde asla "Şımarık" diyemezsin... Hakkın yok buna... Tepene çıkarıp, üstünü ıslatmasını bile hoşgörü ile karşıladığın, bir giydiğini, bir daha beğenmediğini söylediğinde, koşup yenisini aldığın o çocuk, büyüdüğünde, sana ne etse yeridir... Çünkü ne ektiyse, onu biçer bizim insanımız... *** "Futbol Extra" bizim Tahir Kum'un, inanılmaz gayretlerini, çalışmayı seven, bu işlerin "üstat gençleri" ile omuz omuza verip çıkardığı ve 23. sayıya ulaştığı nefis bir dergi... Her sayısında Türkiye'yi sarsan, sporun hiç bilinmeyenlerini sayfalarına döken bu derginin son sayısı sıcağı sıcağı elimize geçtiğinde "Bakalım hangi bombalar, sporumuzun üstünde patlayacak" dedik... İlk yarıda, kulüplere çıkartılan "disiplinsizlik" faturasının bedeli 2.095.516 YTL. Bu dudak uçurtan rakamlar gösteriyor ki, haylaz futbolcu, yönetici ve taraftar, sporumuzu peşine takmış, kötü alışkanlıkların kol gezdiği, Beyoğlu'nun "arka sokaklarına" sürükler gibi götürüyor... Ama esas acı olan, spor kulüplerimizi yönetmek için uğraş verip, oturdukları koltuklara yapışınca, canavar kesilen yöneticilerin aldıkları cezaların bolluğu... Ligin ilk yarısında 55 idareci, 15 başkan, 3 başkan yardımcısı, 1 genel sekreterin ceza aldığını söylersek, bu, kimlerin "yönetici vasıflarının" bulunmadığının delili olmaz mı? Ağzından çıkanı, kulağının duymadığı, aklı sıra, kulübünün menfaatini korumak adına "saldırganlığın girdabına" kapılmış giden yöneticilerin bu bolluğu "vahim" değil midir? *** Tribünleri zaten küfürbazlara, rantçılara, stat mafyalarına bırakmış bir ülkede, bu işin manevi ve seyir zevkinden mahrum bıraktıklarımızın hayallerini söndürürken, hırsın ve kaprisin kurbanı olmayı hiç zafiyet saymayan yöneticilerin, yasaları takmaması boşuna değil... Aylarca hak mahrumiyeti (!) cezası almış bir yönetici, bu ayıba rağmen "Şeref Tribününe" yine giriyorsa, yine gazete ve televizyonlarda boy gösteriyorsa, bu işin sonunu düşünmek bile istemiyoruz... Yasanın sadece adının olması, yaptırımlarının hafifliği ve hâttâ verilen cezalardan kurtulma yöntemlerinin bolluğu yüzünden, biz hangi yöneticiyi susturabiliriz ki? Her maç sonrası, hakemlerden ve federasyondan asla mutlu olmayanların "medyatik" yanlarının kuvvetli olması ve bizlerin de onlara sütun ve zaman ayırıp fırsat tanımamız yüzünden, onlar Türk futbolunun içine, dışına "etmeye" devam edecektir tabii... Futbolun, artık sadece seyredilir bir oyun değil, işin temelinde büyük "rantın" yattığını düşünerek, her türlü çekişmeye açık olduğunu kabul edersek "yönetici" diye kulüplerin başına getirdiğimiz kişileri "rast gele" seçemeyiz... Ama "tek listelere" ve yağlı ballı vaatlere kananlar yüzünden "tulum" çıkaran kişilere teslim edilen Türk futbolunun, gidişatının, artık hiç de iyi olmadığını görmek zorundayız... *** "Spor Mahkemeleri'ni" henüz kuramamış bir ülkede, cezaları "sinek vızıltısı" gibi algılayan yöneticilerimiz, taraftara şirin gözükmek adına, suç işlerken bile mutluluktan havaya uçuyorsa, burada durmamız lâzım işte... Tahkim Kurulu'nu bir "Ceza İndirim Kurulu" gibi algılamak yüzünden, işin "cılkını" çıkarıp, medyayı bile takmayanların, ona hakaret edip tanımayanların, borç batağına sürükleyerek idare ettiklerini sandıkları kulüpler, bir "kredi kartı" mağdurundan farklı değildir... Denetimlerini bile, kendi aralarında büyük çelişkiler ve kelime oyunları aldatmacası içinde yapmak, artık her kulübün adet haline getirdiği bir sığınak oldu... Vergi yüzsüzlerinin bolluğunda "tereyağından kıl çeker" gibi kendilerini "Büyük yönetici" kabul edenlere "Dur" denmezse, sivri demeçleri ve ona buna saldırganlıkları, yasalar önünde "boyun eğmez" hale gelir... Prim tanınan her hareket, her söz "vurdum duymaz" hale gelmişse, işte o zaman kimselere "ağlama hakkı" doğmaz... Çünkü bizim bir yerlere getirdiklerimiz, bizim yetiştirdiklerimiz ve bizim ağızlarına baktıklarımızdan "şikâyet hakkımız" olamaz... Çocuğu şımartan biziz, sonra da "Ah bu ne yaramaz, ne asi oldu" diyen de biz... Artık diz dövme devri geçti... Ekonomiyi en iyi bilen, yöneticiliğin "masterini" yapmış, sevk ve idare hukukunu en iyi kavramış insanlara ihtiyacımız var... "İş olsun, torba dolsun" diye konuşmayı başarı ile "eş güdümlü" zannedenlerin, sadece kendilerine değil, sporumuza gönül verenlerin önlerinde "Berlin Duvarı" olmaya hakları yoktur... NOT: Fransa'da, bugün yürürlüğe giren "kapsamlı sigara yasağı" çerçevesinde, 175 bin "sigara polisi" devriye gezecek... Okul, fabrika başta olmak üzere, kamusal alanlarda sigara içenler tespit edilip, cezalandırılacak... Darısı, üzerinde "Sigara öldürür, süründürür" gibi ikazlara rağmen, tam gaz içime devam eden, bizim "tiryakilerin ve özenticilerin" başına...