Kolaycılık sanatı!

A -
A +

Günlerin geçmek bilmediği, ayların peşi sıra birleştiği bir zahmetin ürünü kitapları, okuma keyfine pek katlanamıyoruz nedense... Ya o kitabın içindekiler saçma geliyor insana, ya da "Herkesin düşünüp kaleme alacağı basit bir olgu" gibi kemiriyor cebinizi... Sanki o kitaba verilecek para, yolda düşürülmüş gibi dürtüyor insanı... Kitap okumak en ağır bir yükü taşımak gibi, insanın başından aşağı bir ağırlığı bastırıyor vücudunuza... Kitaplardan nefret edenler, macera değil, magazinin doyumsuz palavralarında gezinmeyi tercih ediyor... Beynini, vaktini, dağarcığını ve geniş düşünme çemberini bir arada toplamaya çalışan üstatları, kalem cambazlarını, başkalarıyla karıştırıyor ve onları sıradan birer insan gibi görüyor... *** Hapishanede geçen 167 günün kaymağını "Bedel" kitabıyla yiyen mankenimizi suçlamıyoruz aslında... Onun hayatını merak edenlerin, o kitaba hücumu şaşırtıyor insanı... Okunacak 10 binlerce kitap dururken, vatandaşımız, bir mankenin başından geçenlere bu kadar ilgi neden duyar, anlayabilene aşk olsun... Cem Atabeyoğlu'nun, neredeyse koca bir asırlık hayatına sığdırdığı birikimleri topladığı spor belgesellerini merak etmeyenlerin; Ali Sami Alkış'ın "Mavi Gözlerin Kronometresi", "Türk Sporcusu Nasıl Besleniyor" ve "Yedi Kandilli Avize" adını verdiği, Çanakkale Cephesi'nde şehit olan sporcuları anlattığı; Sadık Söztutan'ın, 6 kitapta topladığı 380 öykünün son 3 kitabı "Spor Bir Hikayedir", "Sana Gözyaşı Vadediyorum" ve en sonuncusuna da "Seni Seviyorsam Bundan Sana Ne?" ismini verdiği eserlerindeki, duygusal ama gerçek hikayelerini okumayanların; her biri "Kaşıkçı Elması" gibi paha biçilmez spor kültürüyle yoğrulmuş, öğreticiliğinin yanı sıra, bilinmesi gereken tüm bilgileri içeren yüzlerce spor kitaplarına ellerini sürmeyenlerin, gidip bir mankenin kitabına odaklanmaları, okuma kültürümüzün, hangi kulvarlarda dolaştığının en büyük delilidir... *** Okumak, sadece kitap sayfalarında gezinmek de değildir... Onu, sevdiren de, bıktıran da bizleriz aslında... Gazeteleri, sadece fotoğrafları ve abartılı manşetleri için alan bir topluluk, fikir jimnastiği yapacağına, gözlerinin pasını giderecek objelere takıldığı müddetçe, Türk toplumunun okuma alışkanlığı kazanamamasının gerçekleri de, yanağımızda bir şamar gibi patlayan acı olacaktır... Mayıs sonundan, şu güne kadar, gazetelerin spor sayfalarında transfer edilenlerin bir sayısına bakınız... Dudak uçurtan bir rakam... Biz diyelim 150, siz deyin 200... Hem de bu transfer haberlerinde yer alan isimler, öyle sıradan isimler değil... En ucuzu 10 milyon eurodan başlayan, kulübü ile mukavelesi devam eden, Türkiye'ye gelmesi imkânsız olan futbol yıldızlarını manşetlere taşıyanlara, ilgi göstererek, beyin jimnastiği yapanların, tabii ki her biri "Oscarlık" yazarların kitaplarına değil, bir mankenin, hapiste geçirdiği 167 günün hikayesine ilgi duyması normaldir... Bütün bunların yanında, spor yorumcularının, bu mesleğin merdivenlerini birer birer çıkanlardan değil, beşer, onar zıplayarak mesleğin zirvesine oturanlardan kurulu olmasında, hep gerçeklerle, sanallarını karıştıran bir toplum olmamızın zorlaması vardır... *** Kitaplar... Çoğaldıkça, okuma zevkimizin azaldığı, kapağı kapandığında, içindekilerin unutulduğu, bazılarının sadece ismine, bazılarının sadece sonuna baktığı, kimisinin "eğlencenin en asili" diye tarif ettiği, kimisinin evin vitrininde bir "süs objesi" olarak gördüğü kitaplar ve onların emekçilerini; basit konuşma sahipleri ve hakaret içeren yazıların kalemşorları ile karıştırmak ne kadar acı... 15 yıldan beri, nüfusumuzun hızla artmasına rağmen sadece 5 milyon kişinin gazete aldığı bir ülkede, spor haberleriyle itici güç takviyesine rağmen, halkın kolaycılığı seçip, resimli roman gibi baktığı gazetelerin, her türlü olumsuz şartlara rağmen, ciddiyetlerini korumaları, her olayı yakın takip etmeleri, emek ve zahmetlerini sporseverlerin yararına harcamaları, bir yerde takdir görmek zorundadır... Spor dünyasını, bir çırpıda geçiştirmek yerine, üstatların ve muhabirlerin emeklerine alkış tutmak, onları satır satır okumakla mümkün olur... Bu da çok zahmetli bir istek değildir aslında... Unutmayalım ki A.W Hare'in dediği gibi "Düşünce rüzgar, bilgi yelken, insanlık bir kayıktır..."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.