Göz göre göre inat ve yanlışlık... Bile bile lades... Saplantı, tehdit, hainlik, köfte, ekmek, mangal, piknik muhabbeti... Ailece hazırlık kampı... Yüzde 95 nem yüklü Hong-Hong macerası... 280 kişilik özel misafir kontenjanı... İlk gün, ilk maç ve hırçınlık damgası... Dünyanın beğendiği, hayran kaldığı futbol topu imalatına çamur... Hepsi, ama hepsi bizim Milli Takım'da... Şenol Güneş'i yakından tanıyanlar, onun mükemmel bir insani yapıya sahip olduğunu bilir... Dostlarının kalbini değil kırmak, onlara gönülden sarılmak isteyen samimi yapısıyla, herkesin dost olmak istediği bir isim... Ama bu Güneş, sadece Milli Takım dışında güzel... İşin içine ay-yıldızlı takım girdiği anda, herkesin yolları Güneş'ten ayrılır... Onun karizması mı, yoksa herkes gibi düşünmek istemeyen anlayışı mı bilinmez, Şenol Güneş'i bizden koparır, alır götürür... Bu Güneş, o Güneş değildir artık... Hani bir zamanların bir Maarif Nâzırı varmış ya... "Mektepler olmasa maarifi bir güzel idare ederim" diyen... İşte Şenol Güneş de "Şu gazeteciler olmasa, Milli Takım'ı dünya şampiyonu bile yaparım" diyen bir zırha ve zihniyete bürününce, bir kopukluk da almış başını gidiyor... Türkiye şartlarında, çocuklarının aşını temin etmek için çöp kutularını karıştıran insanların çokluğu göz önüne alındığında, Şenol hocanın ayda 75 milyar lira kazanması öyle küçümsenecek bir iş değildir... İş böyle olunca ve de Milli Takım gibi, herkesin takımının başında olunca, Şenol Güneş, tabii ki her gün göz önünde bulundurulacak ve eleştirilecektir... Şenol Güneş, gülü çok seviyor ama dikenine de hiç katlanamıyor nedense... Türkiye'yi ne bölücülük, ne bölgecilik, ne düşmanlık, ne de saçma sapan siyaset anlayışı ikiye bölebilmişti... Ama Şenol Güneş, bunu da başardı... Ona destek çıkanların zorlandığını biliyoruz... Çünkü kerhen bir destek örgütü var... Allah aşkına, ne yapmıştır bu Şenol Hoca? Yeniden bir takım mı kurmuştur? Avrupa'nın tozunu mu atmıştır? Dünya Kupası finallerinin en kolay grubunda bizi mutlu mu etmiştir? Türkiye'de fıtık olmayan, böbrek taşı düşürmeyen, sinirden televizyonlarını bile kırmayan insan kalmamışken, bu Şenol Güneş, ülkeyi mutluluk bulutları üzerinde mi gezdirmiştir? Ne yapmıştır Allah aşkına? Milli Takım'a unutulmaz bir sistem, hırs, motivasyon, disiplin, arzu, özgüven mi aşılamıştır? Söyleyin, Allah aşkına söyleyin... Bir insan, hatasını kabul etmediği sürece, hep doğruları yapıyorum zanneder... Yarım su dolu bardağın, hep dolu kısmını görmemiz için Türkiye'yi şartlayan Şenol Güneş ve onun "dönemlik" sevenleri (!) bir gün eleştiriye açık olmanın faziletini anlayacaklardır umarız... Bu anlayış içindeki bir teknik direktör, bizi Dünya Kupası şampiyonluğuna ulaştırsa ne yazar... Şenol Güneş, daha önce talihsizlikle sarfettiği "Ne kadar ekmek, o kadar köfte" gibi sokak sözcüğünü, pek yakında tekrar edecek bir görünüş içinde... Sanki, ondan başka kimse Milli Takım'a aşık değil! Halbuki, onun aşkının altında aylık 75 milyar, bizim aşkımızın altında ise kat kat sevgi tomarları yatıyor... Elemelerdeki kolay bir gruptan, nazlana nazlana ve zorlana zorlana geldiğimizi unut, Dünya Kupası'nda finalin havasına gir... Brezilya maçında rakibin attığı buz gibi golden hiç bahsetme, penaltının haksızlığını savun... Kosta Rika maçında, Zimbabweli yardımcı hakemin ofsayt kıyağını unut, düşünceleri Brezilya'nın şike yapacağı saçmalığına çevir... Dünya Kupaları'nda bugüne kadar rakip takım kulübesine saldıran ilk futbolcu olan Emre Belezoğlu'nun, bizi milyarlarca insana rezil eden saldırısını görme, Kosta Rika maçının faturasını Hasan ve Yıldıray'a kes... Örnekler bir değil, bin... Fanatizm derecesinde, tek yönde giden bir teknik direktör, basınıyla mahkemelik olmak için can atan bir teknik direktör, futbolcusuyla yarı dargın, yarı barışık olan teknik direktör, bir gün düşmanlarımızın da başına gelir inşallah... Siz görün bakalım o zaman, başarı nasıl yakalanırmış!