Korku tüneli!

A -
A +

Hayatta ayıklanacak o kadar çok şey var ki... Pirincin taşından tutun da, dostlukların sahte olanlarının ayıklanmasına kadar uzanır gider bu liste... Diş kırılmış, bir şey değil... Maksat, kalp kırılmasın... Bu yüzden, seçici davranılması gereken her olayda kılı kırk yarmak zorunda kalıyoruz... Okulumuzu seçerken, vasıtaya binerken, eşimizi seçerken... Aksi halde, hayatın kalan kısmında acı ve sıkıntı çekmek kaderimiz olup çıkıveriyor karşımıza... *** F.Bahçe'nin görünüşüyle "Vayy bee" dedirten stadının ihtişamı, tribünlere doluşan taraftarlarıyla çabuk örtüştü... Eskiden bu statta da, küfürün en ağzı açılmayanı, en gaddar aşağılamalar, Cumhurbaşkanı'na bile atılan pet şişeler, Yunan Dışişleri Bakanı'nın kafasında patlatılan ayran kutuları, ayıbını daha yitirmedi... Rakip takımın seyircisinin üzerine bozuk yumurta, idrarla doldurulmuş poşetler atılıp, oturma yerlerine konan hayvan gübrelerinin kokuları içinde tedirgin edilerek, onları aşağılayan, kafalarında meşaleler patlatan o eski seyircisi profili gidip, bugün karşımızda imrenilecek bir topluluğun hakim olduğu yeni F.Bahçe seyircisi duruyor... Hem de kadınların ve çocukların bol olduğu... Kimsenin ayakta kalmadığı... Küfürün zerresinin edilmediği... Sahaya yabancı maddeleri yağmur gibi yağdırmayan, bir modern topluluk var artık.... *** Rant peşinde koşan amigoların harçlıkları kesilip, beleş bilet beklentileri boşa çıkarılınca işte böyle kalite yerleşiyor tribünlere... Ceplerini bir zamanlar haksız kazançla dolduran tribün teröristleri, şimdi adam gibi maç seyretmek zorunda bırakılırken, belki de eski yaptıklarından utanır durumdalar... Emniyet'in, Vali'nin, tüm ısrarcı davranışlarına rağmen önlenemeyen eski çirkinlikler, F.Bahçe Yönetimi'nin "Bundan böyle beleş bilet de yok, avanta para da" kesin tavrıyla son bulurken, ne yazık ki, bu güzellikler diğer statlara pek örnek olamadı... İşte size İnönü... İnsanın giderken, ayaklarının geri geri gittiği, maç öncesi başlayan, maç içinde azan, bitiminde de aynı hızla devam eden küfür ve hakaretlerden arındırılmayan İnönü Stadı, ne yazık ki, sporseverin "korku tüneli" oldu... Bir grubun hegemonyasından kurtarılamayan kapalı tribün "en vefakâr" denilen bu insanları, aralarına girilecek değil, kaçılacak insanlar gibi görmemize sebep oluyor... Hem futbolculuk, hem de başkanlık dönemlerinde, yıllarca Beşiktaş'a apolet taktırmış Süleyman Seba'yı kovan o tribünler, ne yazık ki; şimdi de, aynı kafa, aynı saldırganlık içinde... *** Rıza Çalımbay'ın başını yiyen, son Kayserispor karşılaşmasında yaşananların, Seba olayından pek farkı yoktu ki... Davet ettikleri Federasyon Başkanı'na "köpek, uşak" diye kin kusanlar, kime hizmet ediyor? Hakemin beğenmedikleri bir kararı yüzünden, onlara "Aziz'in uşağı, ..... hakemler" diye toplu olarak bağırarak, hem orada olmayan bir başkana hakaret etmek, hem de hiç günahı olmayan tüm hakemleri genelleme içine almak, ayıptan da öte bir şey değil mi? Bir günde "baş tacı" edilenler, bir gün sonra "ayaklar altına paspas" ediliyorsa, bu İnönü'nün "tribün zâfiyetinin" belirgin ifadesidir... Ya, sahada ter akıtan, Milli Takım'ın son günlerdeki en gözde oyuncusu Tümer'e edilen hakaretlere ne demeli? "Cahil dostun olacağına, okumuş düşmanın olsun" derler ya, İnönü'deki tribünler, dolduruşa çabuk gelen, her an parlayan, parladığında da "seviyoruz" dediklerini bile bir anda yakan hâliyle, "Türk sporu"na yakışmayan tavırların sahipleri olmanın lekesini üzerlerinden atamıyor ne yazık ki... *** Bizim, herkesin kolay ve basit gördüğü mesleğimizin içine sızan, "Abartılmış medya görüntüleri insanları tribünlerden kaçırıyor" diye ahkâm kesen ve "yakında bir çok spor yazarı işsiz kalır" gibi ders veren tribün liderine sayfalarında yer açan spor basını, en az o tribünlerdeki "asarım, keserim" edebiyatı yapanlar kadar suçludur... Yazarlığı bu kadar basite indiren, reyting hesapları içinde, yanlış işlere imza atan sorumluların, en azından Ahmet Hakan kadar hassas olmalarını beklerdik biz... Bir gazetede yazı yazmaya başlayan İbrahim Tatlıses için "Onu, Cengiz Çandar, Gülay Göktürk gibi insanlar arasında görüp, yazılarını okumak tuhafıma gidiyor" sözleri ile isyan eden Ahmet Hakan gibi, bizim spor basınında, amigolarla aynı gazete, aynı sütunlarda yazı yazan meslektaşlarımızın da isyanlarını ve üzüntülerini de beklerdik... Amaaa... "Boynuz öküze, semer eşeğe yük olmaz" anlayışı ve hassasiyetsizliği içinde tepkisiz kalmak, ne yazık ki işimize geliyor artık...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.