Türkiye'miz, bakış açımızın yönüne göre değişik pozlar verir bize... Kimimiz, yarım su dolu bardağın, boş tarafına bakar gibi bakarız. O anlamda gördüklerimizde acı vardır, çile vardır, yoksulluk vardır... O çerçevede doğan her çocuk, yoksulluğun göbeğine düşer. Ömrünün her dakikasında, geleceğin ümitsizliği dolaşır damarlarında... Adam olamamanın erken belirtileri kabarır küçük beyninde... Gelecek kaygısı; mutluluk; arada bir kurulan yer sofralarındaki kısıtlı çeşitlilik; kenarından bile geçemeyeceği aşk duygusu; 8 büyüklüğündeki depremin, ardından getireceği "tusunami" felaketi gibi gözünün önünde bir kavak ağacı gibi büyür gider... Devlet adamı olmanın hayalini, koyunlarını otlatırken, tezek kokuları arasında, arada bir geçirir aklından... Ama karşısında hep, yoksulluk ve ümitsizlik vardır... Bumerang gibi tüm iyi düşünceler ve hayaller, döner dolaşır çarpar suratına... *** Bir de o bardağın dolu tarafından bakanların dünyası vardır. Onların hayalleri her türlü imkanları kullanarak, yükselmek için bir başkasının yok olmasına, bile bile lades denecek kadar olağandır. Yeter ki, mutluluk hep onların olsun... Altta kalanın canı çıksın misali, basamaklar, insan omzundan olmuş, kafalara basılmış ne fark eder ki? Zafere giden yolda, can da yakılır, can da alınır... Alın teri, kimin umurunda ki... Kimin hakkı yenmiş, ona ne ki... Savaşta kazanmanın, hileden geçtiği, silahın en tesirlisinin, kimyasal olmuş olmamış, yeter ki, yok edici olması önemlidir onlar için... Ve zafer, bağıra çağıra, hep onların olur sonunda... İşte, siyah ve beyaz kadar ayan beyan iki Türkiye manzarası... Kimisi doğarken, yoksulluğun koynuna düşer, kimisi kuş tüyü yastıklara koyduğu başının ağrıdığından şikayet eder. Kimisi doğuştan ağlar, kimisi de, yalandan... Taa ki, kuklaların ipi kopuncaya kadar... Bak sen şuna! Derya Büyükuncu ismi, Türkiye şartlarında, pisinlerin rekortmen adamı olarak tarihe geçmiştir... Tam 5 Olimpiyat'a gidip, eli boş dönmesi önemli değildir! Devlet ona, her zaman arka çıkmış, her zaman beklenti içinde olmuştur... Şimdi ona, 2012 Londra Olimpiyatları için "çifte standart" uygulanıyor her zamanki gibi... Büyükuncu. Akşam Gazetesi'nden Murat Tarhan'ın haberine göre, diğer milli takım sporcularına oranla 7 kat daha fazla aylık bağlanan isim... 7 bin 500 dolar iyi para... Ama Büyükuncu, bu ücretten memnun değil yine de... Yüzme Federasyonu ondan madalya yerine "6. Olimpiyatlara katılan sporcu" havasından faydalanmak istiyor sadece... Madalya mı? Kimin umurunda... 5 Olimpiyat'tan bugüne kadar ne getirdi ki Büyükuncu? Kıskanılan adam 1996-2000 yıllarında, önce Bobby Robson'ın, sonra da Louis Van Gaal'ın yanında, hem tercüman, hem de yardımcı antrenör olarak görev yapan Mourinho, kim ne derse desin, bugün dünyanın bir numaralı teknik direktörü... O daha birkaç gün önce 10 kişiyle "Uzaylılar takımı" denilen Barcelona'yı öyle bir eledi ki, bu karşılaşmadaki taktiği, yıllarca konuşulacak ve unutulmayacak... Bir savunma oyunun nasıl mükemmel yapılacağını gösterdi o... Rakip kaleye gitmeden 90 dakikayı kendi ceza sahasında oynayan ve Barcelona'ya sadece 2 pozisyon veren Mourinho, bir rakibin maç öncesi nasıl izlendiğini ve ona göre nasıl taktik verildiğinin unutulmaz dersini verdi... Messi gibi bir dünya yıldızı 7. defa Mourinho'nun çalıştırdığı takımlar karşısında, sessiz kaldı... Barcelona karşısında topla oynama yüzdesinin 72'ye 28 olduğu dikkate alınırsa, İspanya'nın Katalan devini eleyen İnter değil, doğrudan Mourinho'dur... Transfer, usta işidir Yöneticiler, kongre öncesi bazı şartlar ileri sürer... "Ben Futbol Sorumlusu olmak isterim veya medya iletişim işleri benden sorulmalı" gibisinden... Kimisi de, kendisini doğuştan transfer ustası sanır... İş hayatındaki başarıyı, transfer işleriyle aynı değerde görüp, çözümü yakalayacağını zanneder... Beşiktaş'taki birkaç hafta öncesinden başlayan çöküşün nedeni, transfer politikasının yanlış zamanda, yanlış şekilde ele alınmasıdır... Dakika bir... "Herkes transfer alacaklarından indirim yapacak!" Dakika iki... "Bizim önereceğimiz paraları beğenmeyenlerin, yolu açık olsun!" Dakika üç... "Sayın Denizli, ücret konusunda siz de fedakârlık yaparsanız, yolumuza devam ederiz!" Bu kadar zamansız ve yanlış transfer politikalarının, yanlış zamanda gündeme geldiği Beşiktaş'ta, lig 3'üncülüğü bile, aranır olmaz mı?