İnsana verilen kıymetin binbir çeşidinden, nedense en kolayını seçme alışkanlığı kaplamıştır etrafımızı... Bazı kişilere çoğu zaman, ona "insan olduğu için" değil, omzundaki apoletin ağırlığı yüzünden, mecburi katlanılan bir saygı ifadesi olarak "zoraki kıymet" veririz... Önce "Doğru söyleyeni, köy köy dolaştırır" yorarız... Hem gönül, hem beden yorgunu bu kişileri, çok yumuşak pişmiş bir balığın kılçığını silkeleyip çıkarır gibi, ayıklayıveririz... Sonra da "Boş boş konuşma be kardeşim" diyerek arkasından tenekeler çalıp, ağzımızla "Düütt... Yürrrü... Ense tıraşını görelim" alaylaması ile "En çabuk unutulacaklar listesine" alırız... *** Pierre Van Hooijdonk, son yıllarda Türkiye'ye gelmiş, en klas, en beyefendi, en profesyonel ve de en etkili futbolcudur... Bir önceki sezon F.Bahçe'yi neredeyse tek başına mutlu eden "hedefe nokta atışı" yapan Hollandalı futbolcu, F.Bahçe'de "kıymet bilmez" bir hocanın kaprisleri yüzünden üstelik "futboluna doyuramadan" gönderilmiştir... Sanki onun kadar isabetli, filelere odaklanmış, tribünleri ayağa kaldıracak kadar mükemmel futbolcu varmış gibi, Hooijdonk, hiç göz yaşı dökülmeden, hiç geçmişteki hizmetleri, golleri, profesyonelliği hatırlanmadan, F.Bahçe'den uzaklaştırılmıştır... O, kovulmayı içine sindiremediği için, daha sezon bitmeden başka bir takımla anlaşma yapmak zorunda bırakılmış, müthiş bir futbol klâsıdır... Bir zamanlar Ümit Özat'ı, Aurelio'yu istemeyen, hâttâ onların gönderilmesi için çalışan Alman hoca, F.Bahçe'yi ikinci yıl şampiyon yaparken "iyi ki bunları takımdan kovmamışım" pişmanlığı duymamışsa, Hooijdonk giderken de, asla üzülmemiştir... *** Hooijdonk'un içinde biriktirip, herkesle paylaşmak istediği duyguları giderayak ortaya koyması belki "etik" değil ama bazı gerçeklerin bilinmesi açısından, gerekliydi... Daum'u "İki senenin hatırına" takımda tutmak zorunda kalan F.Bahçe yönetimi, belki çok iyi tanıyamadığı hocasına, Hooijdonk'un açıklamalarından sonra, daha bir dikkatli yaklaşacaktır... Takımın büyük bir çoğunluğunun Alman hocayla arasının iyi olmadığını, Daum'la F.Bahçe'nin gelişme kaydetmediğini, onun, doğru mu, yoksa yalan mı söylediğini bir türlü kestiremediğini belirten Hooijdonk, yönetime bazı ipuçları vererek, şimdiden kulaklarına "kar suyu" kaçırmayı da, vazife bilmiştir kendine göre... Hele, Alex'i zerre kadar kıskanmadığını "Bu sezon F.Bahçe'yi Alex şampiyon yapmıştır" övgüleriyle kutlayan Hollandalı futbolcunun, Daum'un, işi bitince, insanları "kolay harcamasının" bir "alışkanlık" haline gelmesinin, önlenememesinin zararını da, F.Bahçe'nin her zaman çekeceğini ikâz etmesi, asla unutulmaması gereken noktadır... *** Futbolun tüm inceliklerini en iyi bilen Hooijdonk'un; gönderilirken, F.Bahçe'de taraftardan başka, kimsenin kılının kıpırdamaması acıdır aslında... Bu Hollandalı, hadi takımda oynatılmıyor; alt yapıdaki çocukların başına getirilip, profesyonellik başta olmak üzere, topa vurma tekniğini, golün atılma kalitesini öğretemez miydi F.Bahçe'de? Daum'un geldiği günden beri, alt yapıdan gelen yollardaki köprüleri atması, ayıp olmakla beraber, F.Bahçe'nin geleceğini karartan bir sistem yanlışlığı değil midir? Kitabında, alt yapıdan "genç kazandırmak" yazmayan, sadece "günü kurtaran" sonra da, o günü kurtaranları bir "kağıt mendil" gibi atan anlayış sahibi birisinden, ne bekleyebilirsiniz? F.Bahçe; şampiyon olabilir, F.Bahçe; hem de üst üste iki defa da şampiyon olabilir... Amma bu F.Bahçe, hoca konusunda nedense hiç akıllanmaz... Adam gibi adamların sözleri "kulağına küpe" olmaz... İşte, 10 senelik yönetimin, 10 senede yaptığı yanlışlıkların başında, hep bu "insana verilen kıymetin" samimiyetsizliği yatar...