Hani bir arabanın freni patlar, şoför direksiyon hâkimiyetini kaybeder ya... İşte bizim Kulüpler Birliği diye bildiğimiz ve Türk futbolunun bindiği otobüs bu... Ne zaman hangi durakta duracağı belli değil... Hangi yolcuyu nerede indireceği belli değil... Bir gün söylediğinin, bir gün arkasında durmayan anlayışın sembolü bu birlik... Daha birkaç gün önce "Eski federasyon başkanlarının hiç birisini istemiyoruz" diye açıklama yapan kendileri değil miydi? Bir gün sonra eski federasyon başkanlarından Erzik'in etrafında kenetlenmediler mi? Bu nasıl dik duruş? Erzik, türlü sebeplerle federasyon başkanlığının asla yapılmayacağını anlayıp kaçtığında, yine iyot gibi açıkta kalmadı mı bu birlik? Her kafadan başka seslerin çıktığı, birlik demeye bin şahidin arandığı bir topluluktan hangi sıhhatli karar çıkacak ve bu Türk futbolunun yararına olacak? İşte Demirören ve taraftarları... İşte, karşısında duran birlik üyeleri... Futbolumuza yön veren insanların, bir öyle, bir böyle konuşmaları karşısında hep kafamızda soru halkalarının oluşması boşuna değil... Bu birliğin fikir birliği olacak gibi bir yapısı zaten olamaz... Ama şahsi çekişmelerin odağı olma hakları da yok... Havuz dağılmasın, yayıncı kuruluştan gelen paraların muslukları kurumasın diye, bir gün başka, bir gün daha başka konuşup kararlar alan bir birlik artık yıpranmış ve dağılmaya yüz tutmuş bir birlik olmuştur... Çünkü o birlikte, şimdi "birlikteliksiz" var... Bunlar gerçek mi? Bir defa değil, birkaç kez okudum yazılanları... Yıldırım Demirören, federasyon başkanı seçildiği anda yapacaklarını sıralamış gazetelerde... Ne mi onlar? 1- Demirören, şike konusunda kararını yargıdaki dava bittiğinde verecek... Yani, duruşmaların en kısa zamanda bitmesi en az 2 yıl sürecek gibi gözüktüğüne göre, çok uzun bir zaman kulüpler nefes (!) alacak... 2- Eğer UEFA "Çabuk karar verin" derse, onun ikna çalışmaları başlayacak... Yani çocuk kandıracağız sanki... 3- Ve UEFA ceza konusunda kararlıysa, gerekirse bir iki sene cezayı göze alacağız... Yani, adı şike olayı ile anılan kulüplerin yanı sıra, hiç günahı olmayan ve hedefinde Avrupa olan takımların da, kurunun yanında, yaşın yanması gibi harcanması göze alınacak... İşte bütün bunlar, yakın zamanda bizi çok büyük sıkıntıların ve kaosun beklediğinin en çarpıcı örnekleri... Deniyor ki, ya bazı kulüpleri seveceksin, ya da vatanını... Dileriz, bu düşünceler, yerini mantıklı ve çözümsel düşüncelere bırakır da, ülke olarak canımız yanmaz... Geyik muhabbeti! F.Bahçe 2.Başkanı Nihat Özdemir'in, savcının aylar süren, teknik takip, dinlemeler sonunda kaleme aldığı 140 bin sayfalık tapeleri, ek klasörleri; 401 sayfalık iddianame haline getirdiği çalışmaları "Geyik muhabbeti" şeklinde özetlemesi hiç şık olmadı... Devletin yüzlerce çalışanının ciddi emeklerini, bu kadar ciddiyetsiz bir ifade ile görmezliğe gelip, dalga geçmek, hem tutuklu kişilere, hem de bu iddianamede adı geçen herkese yapılmış bir yanlışlıktır... İyi güzel de; bir "Geyik muhabbeti" için 8 ay tutuklu kalan kimse görülmüş müdür? Güzellikleri unuttuk Şike, teşvik, örgüt derken, sahadaki kıran kırana mücadeleleri; her türlü ortama rağmen, tribünlere doluşan kadınları, çocukları, sporseverleri unuttuk gitti... Sivasspor'un, Karabükspor'un, G.Birliği'nin, Kayserispor gibi takımların ortaya koyduğu futbola kafamızı çevirdik hep... Ve hele hele; UEFA Şampiyonlar Ligi'nde yarın Marsilya - İnter karşılaşmasını yönetecek Cüneyt Çakır'la gurur duymanın zevkini hiç yaşayamadık... Futbolda güzel şeyler de oluyor... Ama gelin görün ki, menfaatlerini, her şeyden üstün görenlerin; sevdaları bencillikle kullanmak isteyenlerin gölgesi, futbolumuzun üzerine çöreklendi bir kere... Ne zaman hakem olursunuz? Emre'ye boyun eğmek yerine, onu olağanüstü değil, sıradan bir futbolcu gibi görüp, cesaretle kart gösterebildiğinizde...