Nokta kadar menfaat için, virgül kadar eğilenlerin sayısının çoğaldığını görmek çok acı... Düşünce farklılığını, uygulama işlerliğine dönüştürenler, önce diklenip, sonra yelkenleri suya indirmiyorlar mı; pes doğrusu... Bazen başı dik, göğsü ileride, adımları sert... Bazen de, boynu bükük, göğüs kafesi çökmüş ve ayaklarında derman yok... İki farklı pozun arasında geçen zaman, yıllar değil, sadece haftalarla sınırlı olunca bu davranış bozukluğunun ilişkisini anlayamıyoruz... Bukalemunun bile, bu kadar çabuk renk değiştirme özelliği bulunmazken, bizim insanımızın, tabiat şartlarına meydan okuması ne tuhaf değil mi ? *** Futbol Federasyonu seçimlerinde, Bermek etrafında toplananlar arasında, siyasi kimlikleri ağır basanlar çoğunluktaydı... Üstelik devletin bakanı, Ulusoy için aba altından sopa gösterip "Aklanmadan sakın aday olma" tehdidini de gündeme getirdiğinde, Bermek'in kazanma şansının büyüklüğü ortaya çıkmıştı... Ama bizim Türk insanı ve baskıları sevmeyen futbol adamları, inadına siyasetin arka çıktığı insana cephe alınca, seçimde zafer Ulusoy'un olmuştu... Ama o Ulusoy'un koltuğunda rahat oturamayacağı, daha kazandığı andan itibaren konuşulur hale gelmiş "görev ömrüne" kimse uzun vade biçmemişti... İşte şimdi, kendisini savcıya havale eden, teftiş raporları sonucunun aleyhinde işlediği adam, bugün kalkıp kendisini hiç istemeyen, içine sindiremeyen, her an görevden alabilmek için fırsat kollayan bakanının ayağına gidiyor... *** Bu ziyaret nezaket icabı olabilir; kabul... Ama FIFA Başkanı Blatter'in elini "cezalar biraz insaflı olsun" niyetine göğsüne götürüp öpen birisinin, kendisini Federasyon koltuğuna yakıştıramayan bakanına gidip "Bizim yanımızda yer alın... Siyasi kimliğinizi FIFA'da kullanın" demek ne kadar doğru olur bilemeyiz... Siyasilerin, Federasyon seçimlerine karışmasını zamanında istemeyen, bundan rahatsız olanların, aradan çok az bir zaman geçmesinden sonra "ceza indiriminde" siyasi gücün etkinliğini koz olarak kullanmak istemesi, doğrunun, yanlışla kol kola girmesi gibi bir şey değil midir ? Dünyanın bizi tekme görüntüleri ile hafızalarına kazıdığı dönemde, biz hak ettiğimiz bir bedeli hafifletmek için özerkliği unutup, siyasilerin eline sarılıyorsak, sonunda bazı olacaklara da hazır olmalıyız... Çünkü siyaset, her yerde olmak ister... Hele; kendisine ihtiyaç duyulduğunu hissettiği anda, her zaman, her dakika hazır bekler... *** Milli Takımlar Sorumlusu Fatih Terim'in televizyon ekranlarında, ağzından dökülen "Acaba olayları önleyebilir miydim... Her insan gibi ben de hatalıyım" itirafı ortada dururken... Conrad Hotel toplantısının, artık gizli saklısı kalmamışken... "Organize işlerin" varlığı gün gibi aşikarken... Biz aldığımız cezayı hak etmediğimizi, el öperek, boyun bükerek ıskalatmaya çalışıp, esas bedel ödemesi gereken "baş sorumluları" "baş tacı" etmiyor muyuz; el insaf... Alpay'ı, Emre'yi, Mehmet Özdilek'i kurban verip, kasık patlatan, havalimanında, yollarda misafire eziyet çektirip, korkulu anlar yaşatanlar, "Olayları önleyebilir miydim" gibi soruyu kendine soranlar, bu kadar masum gösterilebilir mi hâlâ? Ve biz, asıl bildiklerimizi, asıl delilleri saklayıp; ardından da siyasi güce muhtaçsak, onlardan yardım dileniyorsak, bunu kime, nasıl izah edebiliriz? Birileri kuyuya taş atacak, ülke olarak biz o taşı çıkarmak için, balıklama kuyuya atlayacağız haaa... Yaptığımız bir çirkinliği "Günahımız yok, haberimiz yok, bize kıymayın" gibi saptırmalarla komik hale getirmek, bizi gülünç durumlara düşürür bir gün... Madem başımıza bir şeyler geldi, hükmü verildi, aslanlar gibi cezamızı çekeriz... Ama bu pisliklere sebep olanları da, yakasından tutup silkelemeyi bilmeliyiz...