"İçinde kan, yumruk, sopa, taş, küfür" olan spora, bizim ülkede hâlâ daha spor deniyor ne yazık ki... Sadece İstanbul'da olan olayları, sütunlarımızda büyütürken, Anadolu'nun gariban köşelerindeki sporun ahlakla bağdaşmayan yönlerini bazen atlıyoruz ister istemez... Çünkü sadece canı yananlar İstanbul'da ya! Oysa canı yanan da yanmayan da çığlık çığlığa koşuşuyor bu şehirde... Etrafı yangın yerine döndürenlerin, gerçekte bir küçük kâğıt parçasının tutuşmasını, mahalle yangınına çevirmeleri; senaryosu çok önceden yazılmış bir oyunun acemice sergilenmesinden başka bir şey değil... Artistler aynı... Tarzlar aynı... Yeter ki, işlerine gelmeyen bir hakem düdüğü çalınsın yeter... Nasırına basılmış bir sıkıntılı adam pozlarıyla, göğüslerini gere gere, gözlerini yuvalarından çıkarıp ve de 32 dişini gösteren bir aslan ağzı açılımıyla "sözde hak arayıcıların" çemberindeyiz ne yazık ki... Ne yazık ki diyoruz, çünkü futbolumuz bir giyotinin altına başı uzatılmış masum insan görünümünde adeta... O futbol topunun dili yok ki konuşsun... Kale yerine, tribünleri nişangâh tezgâhı gibi görüp, milyon eurolar alarak karafana atanların ayaklarında bir oyuncak o top... Oysa aynı gram, aynı çaptaki o meşin yuvarlak, İngiltere'de, İspanya'da ya da klas futbolcuların "futbolu spor gibi" gördükleri her ülkede nazlı bir sevgili sanki... Sevilesi yanı var... Kucaklanacak, okşanacak bir silah değil, koparılmaya kıyılamayan gül gibi nazik dokunuşların odak noktası o... Ama Türkiye'mizde, o futbol topu, toplumların ortasında, bir o yana, bir bu yana patlatılan Sultan Süleyman'ın Avrupa'yı titreten topları gibi... Yüz kuruş etmeyenlere, milyon eurolar verilip, dünyaları değiştirilen bu ülkede, spor politikalarını, muhtarların mahalleliyi yönettiği kadar idare edemeyenlerin elinde oyuncak ve silah olması yüzünden, ne yazık ki, futbol spor kılığından çıkıyor... Ağızlardan çıkan sözcüklerin topu yanlış... Yöneticilik sıfatları üstlerinde iğreti bir elbise gibi duranların Roma İmparatorları gibi, kendilerinden olmayan herkes için başparmaklarını aşağı doğru çevirmeleri, bu gidişle sporseverlerin de ellerine bulaşacaktır... Sonrasında olacaklar da belli... "Taş, yumruk, küfür ve kan!" İşte biz hâlâ daha, içinde bu kadar nefret uyandıran çirkinlikleri barındıran futbolumuza "spor" diyoruz... Bir Emre bulamadık! Günlerdir, son 10 seneye sığmayan yanlışlıkları ve vukuatları konuşuluyor Emre Belözoğlu'nun... İsviçrelileri kovalaması, soyunma odası koridorlarındaki tekmeleri, gırtlak kesme tehditleri, hakemleri iteklemeleri, basına koluyla "nah" yapması, Emre'nin vukuat portföyünün ana maddeleri... Milli Takım'ın bir hazırlık maçında, hem de en dost olduğumuz bir ülke ile yapılan karşılaşmada bile, sinir sıçraması, saçının en uç noktasına ulaşan bir futbolcunun, eline ayağına bakan bir milli anlayışın hâlâ daha iflas etmemesi şaşılacak şey... Emre yoksa takım da mı yok Allah aşkına? Adama sormazlar mı? Bu zamana kadar vardı da, Emre bizi Himalayalara mı taşıdı? Milli Takım kaptanlığı onun, basına yaptığı o malum koluna çok mu yakışıyor? Adam açık açık saha içinde terör estiriyor adeta... Başkan Aziz Yıldırım memnun olabilir ondan... Ama futbolsever son derece rahatsız... Hele Milli Takım içinde artık Emre'yi kimse görmek istemiyor... Hele alkışlamak asla... 70 milyonluk bir ülkede bir başka Emre bulamayacaksak "Devam Emre Belözoğlu, devam..." O zaman bize de "Baca eğri olsa da, duman doğru çıkar" demekten başka ne kalır ki... Dalga mı geçiyorlar? Ülkemize gelirken nazlanan, istekleri bitmeyen, mukavelelerini sağlam kazığa bağlayan yabancı hocalara verdiğimiz değer, onların aldıkları ile yaptıkları arasında uçurumu da beraberinde getiriyor bile bile... Şimdi Beşiktaş'ın elindeki şu kadroya bakınız... Guti, Quaresma, Almeida, Fernandes, Simao, Bobo, Ferrari, Ernst, Hilbert, Aurelio, Nobre, Sivok... 10 tane kaliteli yabancı... Ve siyah-beyazlı takımın ligde 7 yenilgisi var... Zirveden 15 puan geride... G.Saray'da Hagi, Schuster'in daha kötü versiyonu... Sarı-kırmızılı takım da liderden 18 puan geride... 10 mağlubiyetle bir rekoru egale etti... Yakında rekor da kıracak... Ve ne yazık ki futbolumuzun iki lokomotifi, onlar sayesinde, en son vagon oldular lig treninde... Bunlardan vatman olursa, olacağı bu değil midir?