Fatih Terim'li bir dönemin bitmesi, şimdi ortalıkta, bir "teknik direktör pazarının" açılmasına vesile oldu... Kimin kafasında, ne tilkilikler döndüğü bilinmeden, herkes bir isim atıyor ortaya... Önümüzde çok geniş bir milli zaman dilimi bulunuyor... Acele etmeye gerek yok... Diyojen gibi olmasa da, düşünme zamanı şimdi... 16 bin teknik direktörün en büyük "işsizler ordusu" olarak boy gösterdiği Türkiye'de ne yazık ki, dönüp dolaşıp birkaç ismin etrafından ayrılamıyoruz... Onların çoğu denendi zaten... İyi ve kötü günler geride kaldı... Usta yazar Güneri Civaoğlu'nun "Ben boşadığım kadının topuğuna bile bakmam" sözünün ardındaki gerçek ışığında, kısır döngüler arasında gezinmemiz, bizi mutluluğa değil, başka bir yanlışa, bile bile iter... *** Fatih Terim'in teknik direktörlüğünü, tartışmaya bile açmak bize yakışmaz... Çünkü o, bu ülkenin "Top klas" hocalarının başında gelir... Ama olmayınca olmuyor işte... 4 yıl üst üste şampiyonluk, UEFA Kupası, Avrupa 3.lüğü... Bunların hangisi unutulabilir ki ? Ama Fatih Terim de hata yapabiliyor şüphesiz... Kendi takımlarında ilk 18'lere bile giremeyenleri A Milli Takım'a çağırması; 33 yaşında ve daha önce takımdan kovduğunu, ilk defa milli yapması; zamanında basına el kol hareketleri çeken, malum İsviçre maçının adam kovalayıp, tekme atan adamının koluna, basına inat kaptanlık pazubantını takması, Fatih Terim'e özel hareketler değil midir ? *** Ama olsun... Geçelim bunları... Sadece olumsuzlukları alt alta topladığımızda, Terim'in teknik direktörlük kariyerine resmen ihanet etmiş oluruz... O teşekkürü fazlasıyla hak eden birisidir.. Bunu unutmayalım... Şimdi önümüzde bir milli gelecek var... Ve bu milli geleceğin "başkomutanı" bundan böyle "kim olmalıdır" sorusuna acele çözüm bulmak yerine, çok geniş kapsamlı bir oluşumun içine girilmelidir... Milli Takımlar bazında, yeniden yapılanma konusunda, Futbol Federasyonu'nun ön çalışması ve dünyadaki başarılı ülkelerin programlarını örnek alarak adım atması gerekiyor... *** Amma... Şu günlerde, Milli Takım için öyle isimler ortaya atılıyor ki; işte orada biraz durmak ve düşünmek lazım... Bir defa, bu ülkenin takımının başına gelecek birisinin, sicilinde leke olmaması gerekir... Sicil derken, sabıka kaydı, üç kağıtçılık, siyasi yancılık gibi kriterleri kastetmiyoruz... Çünkü Milli Takım hocası "idol" olmalıdır... Kıbrıs batakhanelerinde kumar, at yarışlarında oyun hastalığı, vücudunu kemirmemelidir... Türkiye'ye daha önce geldiği senelerde, kendisine "çingene" damgası vurularak "Çavuşesku'nun askeri" damgasını yememesi gerekir... Avrupa Şampiyonaları'nda adı "sıfırcıya" çıkmamış olmalıdır... Ve hele hele, siyasi gücün rüzgarına katılmamalıdır... *** Futbol Federasyonu, şunu önemle ele almalıdır ki, bu işin sonunda başarısızlık olduğu anda, ilk gidecek yolcu kendisidir... Zaman açısından müthiş bir periyodun avantajını iyi kullanıp, acele etmeden, iyicene yapılanmayı tamamlamadan ve yıpranmış isimleri gündeme getirmeden ve de paraya acımadan bir "yabancıyı" bu ülkenin milli takımının başına getirmeyi başarmalıdır... "Yerli neden aklına gelmiyor ?" diyenler, biliyorlar ki, kulaklarını eleştirilere tıkayamadıktan, kaprisi bırakıp ve adaletli dağıtımı tam yapamadıktan sonra yerli hocanın işlerinin asla düzgün gitmeyeceğini kabullenmesi gerekir bu ülkede... İngiltere futbolun beşiği değil mi ? Onların başındaki hoca bir İtalyan değil mi ? Biz onlar kadar başarıya koşmak istemiyor muyuz ? O halde, Arda Turan'ın boyundan büyük "Milliyetçilik" lafları ile, geleceğimizin rotasını, yeter ki "ehil ellerden" uzak tutmayalım... Bir davet... Maç öncesi, iki takımın teknik direktörleri birbirlerine şans diliyorlar, çok güzel... Ama ya maç sonu ? Evli evine, köylü köyüne... Yahu, hiç mi "Bükemediğin bileği öpmek değil, kutlamak aklından geçmez" Böyle yaparlarsa, bir tarafı mı eksilir hocaların? Ya da kendilerini aşağılanmış mı hissederler ? Şu günlerde, mutlu tablo görmek isteyenlerin, pozitif etkilenmeleri, çoğu olumsuzlukları da, silip süpürmez mi ? G.Saray eski başkanı Özhan Canaydın, Fair Play ödülünü, takımını gol yağmuruna tutan ezeli rakibinin başkanının elini sıktığı için almadı mı ? El uzatmayı, namussuzluk gibi algılayıp, küçüleceklerini zannedenlerin, İngiltere Premier Ligi başta olmak üzere, Avrupa Ligleri'ni seyretmeleri ve birazcık, insanlık kapmalarını dört gözle bekliyoruz.. Bir Tibet atasözü şöyle der: "Ne kadar az, yüksek uçarsan, düştüğün zaman, o kadar az incinirsin."