İngiltere 'de yayınlanan bir gazete "Yeryüzünde, en mutlu insan kimdir?" diye sordu... Gelen binlerce cevap arasından, sadece dört tanesi ödüle lâyık görüldü... Bir tanesi "İyi yapılmış iş sonrası, ıslık çalan bir sanatkâr" Diğeri "Kumda, şatolar yapan küçük bir çocuk" Üçüncüsü "Çok yoğun bir günün sonunda, minik çocuğuna banyo yaptıran bir anne" Ve de "Çok zor ve tehlikeli bir ameliyattan sonra, bir insan hayatı kurtaran operatör" Ruslar 'ın dediği gibi "Mutluluk at değildir ki, eğer vurulsun" Mutluluk, sadece kendisini değil, etrafını da gülücüklere boğan, sıkıntılardan uzaklaştıran ve kendisine "bravo" dedirtme sanatıdır... Yani, paylaşmadır... AB için henüz "Zafer mi, hezimet mi?" sorularının altındaki mutluluk ve mutsuzluk ikileminin belirsizliği sürerken, biz koca bir Süper Lig' in ilk yarısını tamamlayıverdik... Ligin zirvesi kadar, orta sıradakiler ve hâttâ dipteki takımlardan bazıları "mutlu" oldu... Bir kısmını ise endişe kapladı... Şampiyonluğu kaçırma ve lige veda etme psikozundakileri kenara bırakırsak, bu ligin mutluları bir hayli fazla... Yıllardan beri, sadece "Süper Lig" de mücadele etmeyi "başarı" ve "mutluluk" olarak algılayan, özellikle Anadolu takımlarımızın düşünce tarzlarında yine bir fazla değişiklik yok... İstanbul 'un "3 büyükleri " karşısında yem olmak onları hiç üzmedi bu güne kadar... Körün taşı gibi, arada bir dayılandıkları ve de puan kaptıkları maçları ise, tarihlerinde hep bir "zafer" olarak gördüler... Yıllarca işte bu küçük "tesadüflerle" mutlu oldular... Daha doğrusu "mutlu edildiler" Bir "kurtarıcı" gibi gördükleri kelli felli başkanlarını, yönetimlerini "Bir şampiyonluğu Anadolu'ya getiremediniz" diye asla suçlamadılar onlar... Sadece büyüklerin "piyonu" olan, onlara puan saçan, binbir zahmetle, dünyanın bir köşesinden bulup getirdikleri ve alt yapılardan fışkırtları genç cevherleri "İstanbul'a pazarlamayı zafer saydılar" Bakınız, G.Birliği' nin bankalarda faizde olan 40 trilyona yakın parası var... Ankara 'nın bu köklü ekibi "Kimselere borcumuz yok" diye övünürken, sata sata elinde bir doğru dürüst futbolcu kalmamasını asla dert etmiyor... Hâttâ "Bana ne şampiyonluktan... Ligde zirveye oynamanın bedeli ağır olur, prim, transfer vs..." anlayışıyla, etliye sütlüye karışmadan, bu kulübü hedefleri olan bir yönetime devretmeyi asla düşünmeden, bu dünyada "mutlu" oluyor işte... O Güney 'in G.Antep' inde de durum aynı... Malatya 'nın, Diyarbakır 'ın, Kayseri 'nin, Konya 'nın, Denizli 'nin ne haddine, Süper Lig 'de şampiyonluk kovalayıp "3 büyüklere" kafa tutmak... Kafa tutarken de, koca bir şehri "mutlu etmek!" Anadolu, piyonluğundan şikayetçi değil ki... Türkiye 'de "Havuz sisteminin" adaletsizliği ortadayken, bunu düzeltme yolunda, en ufak bir çabanın, isyanın olmaması hayret verici bir durumdur... "3 büyükler" yılda 15'er milyon dolar alırken, Anadolu 'nun 2 milyon dolarla uyutulması ve sonrada "ligde "rekabet" beklenmesi ne derece akılcılıktır ? "Kulüpler Birliği" nedense bu güne kadar, havuzdaki "suyun" yarısını " 3 büyükler" ve "Trabzonspor" a dağıtan anlayışa bir kez olsun isyan etmemişlerdir... Çünkü onlar, transfer yapamadıkları bu ligin "derebeylerine" ucuza aldıkları adamları "fahiş fiyata" satmakla iş yaptık zannederler kendilerini... Bu kafa, bu anlayışla "100 yıl da geçse" şampiyonluk asla ve asla Anadolu 'ya gitmez, gidemez... Çünkü o Anadolu "yıllardır kendisini uyutanların ninnilerinden" mutludur.. Size daha nice yıllar "iyi ninniler" Anadolu.. . Sizi büyütmeyi değil, hep çocuk kalmanızı isteyenlere, hiç mi feryat etmeyeceksiniz?