Gerçekten bu ülkenin insanı bir melek... Kapısının önünden adım attırılmaz; gıkı çıkmaz... Bakkala gitmesi NATO Zirvesi'ne takılır, gıkı çıkmaz... Otogara, havalimanına yetişemediği için, sevdiklerine kavuşamaz, gıkı çıkmaz... Cenazesini aile mezarlığına değil, gösterilen yere defneder, gıkı çıkmaz... Trafikteki limon gibi sıkılmışlığa, işe gidip gelebilmek için çektiği eziyetlere isyan etmez, gıkı çıkmaz... Bu ülkenin sabır dolu insanına melek denmez de ne denir... *** Nihayet bitti... NATO Zirvesi için ülkemize gelen dünyanın sayılı liderlerinin burnu kanamadan, bir büyük beceriye imza atmanın mutluluğunu, onca eziyet çekmemize rağmen yaşıyoruz... Varsın, misafirlerimize yaptığımız masrafları, dünyada petrol fiyatlarının düştüğü günde, akaryakıta yaptığı zamla çıkaran hükümetin fırsatçılığını da görmezliğe gelelim... Artık kan, kavga, olay görmek istemeyenlerin, gazetelerin spor sayfalarındaki güzelliklere kilitlenme zamanı... Sezon açılışları, hazırlık kampları ve özel maçlar, tatil için deniz kenarında sinirlerini yatıştıran, dertlerden uzaklaşmak isteyenlerin, siyasete "Go home" deme zamanı... Gündeme, geçim derdi yerine klâsik "Ne olacak bizim takımın hâli" sorusunun yerleşeceği günler bekliyor bizi... F.Bahçe'nin bitmeyen yabancı transfer iştahının, hangi starla noktalanacağı, G.Saray'ın bir büyük takıma yakışır futbolcu alma gücünün nasıl gerçekleşeceği, Beşiktaş'ın yeni hocası Del Bosque'nin, iki yabancı hakkını ne zaman kullanacağı ve de Trabzonspor'un ufukta görülen Şampiyonlar Ligi yeni plâtformunda gidebileceği yolun hesaplanması gündemde artık... Stresten uzaklaşıp, sporun büyüleyici atmosferinde teselli arayacağımız günlerin özlemi bitmeli şu günlerde... Fırsat bu fırsat... *** Spora bu kadar can simidi gibi sarılırken, onun çemberinde bulunan çirkinlikler yok mu? Futbol Federasyonu seçimlerine, ne maksat, ne beklenti ile takoz olanların, futbolu bir kaosun içine sürükleme niyetlerini anlamış değiliz... Yâni; geciktirilen bir seçimden menfaat beklemek, birilerinin ekmeğine yağ mı sürecek? Türk futbolunu idare edecek daha mükemmel zihniyetler mi bulunacak? Yoksa, karmaşa ortamından kurtulamayıp, yeni sezona çeşitli sorunlarla girecek bir lig maratonunun başıbozukluğu, ortamı çamaşır yumuşatıcısı gibi relaks hale mi getirecek? Rahatın rahatsız ettiği kişilerin, keman yayı gibi gerdikleri bir spor arenası, NATO Zirvesi'ndeki gibi kanımızı beynimize çıkarıp, elimizi, kolumuzu, dilimizi bağlamaz da ne yapar? Ama maalesef, sıkıntılarla yaşamayı bu millete arkadaş etmek isteyenler, siyasi alanlardan spor alanlarına transfer olan huzursuzluk sayesinde, belli ki, bu sezon, bilhassa futbolumuzu, dar düşünceler içinde start aldıracak... İşte o zaman da, alın size "Hoşgeldin futbol kaosu!" Bizimkisi "Canı sopa yemek isteyen keçinin, çobanın azığını yemesi" gibi bir şey aslında... *** F.Bahçe'de yeni bir basın uygulaması başladı... Bundan böyle, sarı - lacivertli kulübün antrenmanlarını izlemek isteyen gazeteciler, aynen maçlarda olduğu gibi, akredite (İzin belgesi) ile tesislere sokulacak... Daha önce de çok örneklerini gördük... Başkan ve yönetimin, halen daha tesislere sokmadığı, kara listeye aldığı gazeteci arkadaşlarımızın sayısı hiç de az değil... Bodrum'da tatilini geçiren, Barcelona kalecisi Rüştü'nün, ekmeğini yediği, kendisinin dünya çapında kaleci olmasında büyük katkısı olan F.Bahçe'ye dönmek istememesinin altında da, akredite işinde olduğu gibi, sarı - lacivertli kulübün bazı yanlış davranışlarının rolü vardır.. Çünkü o Rüştü, tesislerin içinde kendisini pataklayan amigolara, zamanla prim verilip, tribün lideri olarak kalmalarında destek olan yönetime kızgınlığını hâlâ daha frenlemiş değildir... Bir milli kaleci, dayak yiyecek, yönetimin yeri göğü inletmesi gerekirken, yönetim o dayakçılara, dernek açılmasında destek verip, o günün F.Bahçeli'si Ortega'yı bile, onların ayaklarına götürecek haa... Bu yanlışlıklar oldu F.Bahçe'de... *** Evet... Siyasi arenanın sıkışık trafiğinden sıyrılıp, kendimizi sporun sakin limanına atmak isterken karşılaştığımız kargaşalar bile, yine de bizi, derdi, dedikodusu ve rekabeti bol bir ortamdan alıkoyamayacaktır... Siyaseti bilmeyiz ama sporu spor gibi yapmasını, nasıl olsa bir gün öğreneceğiz... Nasıl olsa, tribünlerin renkli görüntüleri, yine bizi stadlara çekecek... Şampiyonluk mücadelesindeki kıyasıya mücadelede gönüllerimiz ayrı çarpsa da, Milli Takım ve Avrupa'da devlerle kapışacak kulüplerimizin, ülke savaşları, bizi yine birbirimize kenetleyecektir... İşte bu yüzden spor, bizim yaşamımızın hep ilâcı olacaktır... Çünkü biz, dikeni olmayan gül değil, o dikenin batsa da, canımızı fazla yakmayan bir spor güzelliğinin peşindeyiz...