Neden gelirler niye giderler?

A -
A +

Yabancılar için euro desenli davetiye bastıran Türkiye, ülkeye getirmek için bin takla attığı "nazlı yıldızlardan" çok çekiyor çok... Öncelikle "kemiksiz et" gibi, vergisiz net para sunuluyor beyefendilere... Bu yetmiyor; en lüks araba, havuzlu, hizmetçili villalar... Bu da yetmiyor; her türlü kaprislerine boyun eğmeler; "ağamsın, paşamsın" apoletleri... "Ne yapsa yeridir" gibisinden sırt sıvazlamalar... Bütün bunlar, ülkemize gelip "bir iki topa vursunlar" diye kendilerine sunulan ama yerli sporcuların kenarından bile geçemeyeceği güzelliklerin bir araya toplandığı ikram bolluğu, o yabancıları havaya sokmasın da ne yapsın yani? *** Beşiktaş'ın törenlerle imza attırdığı Guti bile uydu modaya... Beyefendi "son demlerinde" bulduğu parayı beğenmez oldu... Gece kulüplerini mesken tuttu... Alkollü araba kullanıp, ehliyetine defalarca el konuldu... Magazin basınına kötü görüntüleri ile malzeme oldu... Ve bütün bunlara rağmen, o futboluna şapka çıkardığımız, saygı duyduğumuz İspanyol; Los Angeles Galaxy takımından gelen uçuk transfer teklifini aldığında, hem kolundaki Beşiktaş'ın kaptanlık bandının ağırlığını unuttu; hem profesyonelliğinin saygısını... "Burnumdan kıl aldırmam" edaları ile şimdi gitmekten bahsediyor... Bunun için de "önce daha çok para" diye diretiyor... Sadece Guti olsa iyi... Almeida, Fernandes de bu kervana dahil... Yahu, neden geliyorsunuz, neden gidiyorsunuz... Beşiktaş "nezle mendili mi" ki, silip atıyorsunuz... *** Geçin G.Saray'a... Orada kaprisin "ağa babasını" yapanların adeti daha çok... Kewell, Neill, Baros, Pino... Cepleri dolu oldu mu, kimseyi tanımayan bu gibiler, Türk futbolu sayesinde, ülkemizi sömüren görüntüleri ile profesyonelliklerini hiç akıllarına getirmeden, sadece uyanıklıkları sayesinde hep gitmekten, kaçmaktan bahsediyorlar... Sanki burada aldıkları paraları, başka yerlerde kazanacak... Sanki bu kadar, devamlı taviz aldıkları enayi yönetimleri başka ülkelerde bulacak... Sanki bu kadar, işleri bitince kaçacakları ülke her yerde var! "Deveyi hamutuyla götürenleri" ülkemize davet eden; tavizkâr mukavelelerle "iş yaptık" zannedenlerin de onlarla beraber gitmeleri gerekirken, onlar ne yazık ki, yeni "nazlı ve kaprisli" kişilerin peşine düşüyor... Düşün, düşün beyler... Yiyin, yiyin beyefendiler... Nasıl olsa, bizim ülke "Karnı doyunca, gözü çarığına bakan" insanların akın akın geldiği yer değil mi? Yasaklayın gitsin! Bir tablo var karşımızda... Yaşları 13 -14, yüzleri bebek misali masum; gözleri sanki birilerinden yardım istercesine yalvarış içeren; elleri oya işlemeye müsait; ama onlar hepsini kenara bırakmış, içinde şiddet, kan ve darp olan bir sporu seçmiş... Kısacası, boks yapıyor bunlar... Birbirlerini dövmeye çalışıyor... Gerektiğinde kan akıtıyor, gerektiğinde bayıltıyor... İşte biz bu işe "spor" diyoruz ne yazık ki... 1. Dünya Genç ve Yıldız Bayanlar Boks Şampiyonasına şöyle göz ucuyla bakarken tüylerimiz ürperdi... Evet, tabii ki boks bir spor... Ama onu spor olarak kabul edenlerce yapıldığı müddetçe spor... Profesyonelliğe itirazımız yok... Ama minicik kızlarımızı bu spor dalının içine itmek, onların birbirlerine kıyasıya vurmalarını izlemek kimlere ne zevk veriyor acaba... Spor sevgi ve kardeşlik diyoruz... İçinde kan olan spor, nasıl spor? İçinde darp olan spor, nasıl spor? İçinde, duyguları kine çeviren ve bu sebeple rakibini hırpalayan, nasıl spor? Eğer bu işe bir el atıp yasaklayacak kim varsa, bilsin ki kendisini ilk omuza alıp taşıyacak olan da biz olacağız... Ve her kim, sevgi fışkıran bakışlara, al al olmuş yanaklara, hokka gibi burunlara yumruk attırmazsa, daha doğrusu, bebek gibi kız çocuğunu bu sporun yanına yaklaştırmazsa, ilk alkışlayacak yine biz olacağız... Kim tutar bu bisikleti? Birbirinden güzel ve de enteresan tam 8 gün... 47. Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu, sona ererken tadı damağımızda kaldı... Herkesin derdine koşan; başkalarının sıkıntıları yüzünden; midesine kramp giren ve onların mutlu olduğunu gördüğünde, çocuklar gibi neşelenen Başkan Emin Müftüoğlu ile bir başka kimlik kazanan bisikletimiz, uluslararası organizasyonlar sayesinde büyük prestij kazanmaktadır... Daha da kazanmaya devam edecektir... Ama bir şartla... Müthiş iyi niyetli bir başkanın çabalarını fazla umursamayan birilerinin temizlenmesi ve bu işi kendisinin namusu olarak görenlerin çoğalması gerekiyor önce... Ortalığı güllük gülistanlık gösterenlerin, başkanlarını biraz daha saymaları ve hiçbir şey olmamış gibi ortalıkta dolaşmaları üzüyor insanı... Çünkü güzellikler, erişilmesi zor zirvelerdir... O zirvelere çıkmak için, güç, beraberlik ve iyi niyet gerekli... Ama "Akarsuya inanma, eloğluna güvenme" diyenler de, hiç boşuna söylememişler hani...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.