Neden hep sabaha karşı?

A -
A +

İnsanın başına ne gelirse meraktan gelirmiş derler... O yüzden fazla meraklanmasak da yine de içimiz içimize sığmıyor... Şimdi durup dururken "Şiddet Yasası" diye özet isim takarak konuştuğumuz "Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun" hayatımızın bir parçası oldu... Kanunla, adaletle, mahkemeyle, savcıyla, polisle asla işi olmayanların dahi birer avukat ve hukukçu edasıyla, bu yasa hakkında, çok değişik yorum yaptığı bir "bilgiçlik" döneminden geçiyoruz... Kimine göre lüzumsuz, kimine göre geçersiz, kimine göre gerekli tanımlamalarıyla her tarafından çekeleye çekeleye kanun kılığından çıkardığımız bir düzenlemenin, seveninden çok düşmanının olduğu bir gerçek... Zaten içinde hapis yolu gözüken korkutucu bir düzenlemenin nesi sevilir ki? Ama... Yasalar her zaman bir ihtiyaçtan doğmuştur... Bir ülkede katil varsa, hırsız varsa, üç kâğıtçı varsa, yasa da gereklidir, mahpus da... Bu gerçekten yolu çıktığımızda, içinde, şiddet, küfür, hakaret, aşağılama, üç kâğıtçılık, emek hırsızlığı, dalavere hatta kan olan sporumuz için de, bir yasaya ihtiyaç duyulduğunda kimsenin buna hayır demesi mümkün değilken, iş uygulamaya döndüğünde yasa oldu bize tasa... "Ne lüzum vardı, ne kadar ağır" gibisinden çatlak sesler ülkenin gökyüzünü kaplayıverdi... İşte 14 Nisan sonrasında ağırlığını hissettiren, 3 Temmuz'da ürkütücülüğü ortaya çıkan bir yasa, şimdi herkesin oyuncağı oldu... Oysa bütün kulüpler bu yasanın çıkması için Meclis'e ve siyasilere büyük baskı yapmış, hatta onları gece yarılarına kadar çalıştırıp mesai yaptırmıştı... Gün geldi bu yasanın hükümleri bazı kesimleri rahtsız ettiğinde, o yasa "Ne biçim yasa" oldu... Ve bu defa sabaha karşı 05.00'te bugünkü son şeklini aldı... Yangından mal kaçırılır gibi, hep Meclis'in gece mesaisinde "Sular seller" gibi yasalaştırılan sporun kanunu, işte bu yüzden tepki çeken bir yasa olarak karşımızda duruyor artık... Siyasiler, istedikleri kadar "Biz görevimizi yaptık" desin... Bu yasa canı yanan bazı kesimleri kurtarma yasası olarak rötuşlanmış ve adı hiç de şiddeti, şikeyi, teşviki önleyecek bir kriteri kalmamıştır... Hani, yasamız var mı var... Bundan ötesi, bu yasa, Meclis'ten tam üç sefer gece mesaisinde görüşülmüş ve uykulu gözlerle son şeklini almıştır... Ve bu yasa, düne kadar, önleyicilik vasfını taşırken, şimdi, sanki "iş olsun torba dolsun" misali öyle bir yasadır artık... Türk futbolu bu yasayla tüm pisliklerden, kirli oyunlardan kurtulacaksa, bizden "en derin saygılar" o yasaya... Elimiz, kimin yakasında olacak? Karamsarlıktan değil... Bardağın hep boş yanını görmekten değil... Fesatlığımızdan değil... Ve de ortalığı karıştırmaktan hiç değil... Futbolla yatıp, futbolla kalkan bir ülkede, yol haritası belli olmayan, okyanusa açılmış "nereye giderse, oraya yanaşırız" hesabı rotasızlık içindeki bir Federasyon, ne yazık ki Türk futbolunu değil, bazı kulüp ve şahısları kurtarmak adına, yanlış üzerine yanlış yapıyor... Televizyon programlarındaki her yoruma cevap vermek adına hemen telefona koşan "Öyle değil, böyle" demesine rağmen, bu tezleri de anında çürütülen bir Federasyon, göreceksiniz bu ülkenin başına resmen çorap örecek... Türk insanını kandırmak kolay olmasa da, duygusallık yapıp, kanun ve içtihatları görmezliğe gelen bir Federasyon, ne yazık ki UEFA'yı asla uyutamayacaktır... Göreceksiniz; çok uzak değil, çok yakında sporumuzun başına ne felaketler gelecek... Türk futboluna, Edirne'den öteye çıkmak hayal olursa bir gün, işte o zaman bu eller kimin yakasına yapışacak göreceğiz... Hiçbir şeyi, geri getiremeyeceğimizi bile bile üstelik... Olur olur, bal gibi olur! Bugün sütunumuzu güzelliklere ayıramadık... Nasıl ayırırız ki? Bir yasamız vardı, kırpa kırpa kuşa çevirdik... Şimdi, futbolu kirletenleri ikinci bir değişiklikle daha da temize (!) çıkarmaya çalışıyoruz... Nedir bu? Federasyon Disiplin Talimatı'nın 55. Maddesini değiştirdik mi, işler tamamdır! Çünkü o 55. madde "Küme düşürme" ile ilgili hüküm ifade eder... Kulüpler Birliği, sporun centilmenlik yönüne değil parasal tarafına daha fazla önem verdiği için düşmenin de tarih olmasını talep ediyor... Kimden? Onların hiçbir ricasını kırmayan, ülke futbolunu idare ettiğini zanneden Futbol Federasyonu'ndan! Aşık Daimi der ki: "Ne de olsa, kışın sonu bahardır Bu da gelir, bu da geçer ağlama..."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.