"Gözden uzak olan, gönülden de ırak olmasın" diye, bağrımıza yeniden bastığımız bir şehirden pis dumanlar yükseliyor... Birileri "Yandım anam" diye inlerken, sokaklar "Cumhuriyet Bayramı" şenliklerinden daha büyük bir coşkuyla çalkalanıyor... Sevinç çığlıkları arasında, bir erken kutlamanın bu denli coşkulu, bu denli çılgınca boyutlara erişmesi, doğrusu insana biraz garip geliyor... Daha iş bitmemiş, daha 1.Lig garantilenmemiş, daha yolun sonu görünmemişken... Diyarbakırspor-Altay maçı, öyle sıradan bir maç değildi... Stres yüklü, elektrik yüklü, heyecan yüklüydü... Türkiye'nin gözü sadece F.Bahçe, G.Saray maçlarına değil, en az onlar kadar Diyarbakır'a yönelmişti... İyi güzel de, bu maç gözlerden kaçırılıyordu köşe bucak... Attı mı mangalda kül bırakmayan, beş kanalını "gönlünce" gibi kullanan ve sporun tek adresi olması gerekirken, yolunu kaybetmiş bir şaşkın gibi, vatandaşın sırtından sağlanan imkânları bozuk para gibi harcayan TRT neredeydi? Şeffaflık kılıfı içinde, kararlarını kapalı kapılar arasında veren Futbol Federasyonu neredeydi? Yükselme Grubu'nun en önemli maçı neden bu kadar gözlerden gizleniyordu? Sahaya alınmayan kameralar, foto muhabirlerinin isyanı neden susturuluyordu? Neden kafaları patlayan futbolcu, yönetici yokmuş gibi, etraf güllük gülistanlık gösteriliyordu? Neden Merkez Hakem Komitesi yine uzaktan kumandalı ve peşin hükümlü davranıp, gözlemci ve hakem seçme konusunda eleştirilerin geleceğini önceden hesap edemiyordu? Neden, maçı izleyen Mahsun Kırmızıgül gibi, halka mâlolmuş kişiler susuyordu? Neden, neden, neden? Altay Teknik Direktörü Rıdvan Dilmen, bildiklerini, gördüklerini bu denli saklarsa... 5 yıl Diyarbakır'da hakemlik yapmış, maçın gözlemcisi Galip Bitigen "Her şey mükemmel, Ali Uluyol dört dörtlüktü" diye rapor yazarsa... Kafası gözü patlayan futbolcular ekran karşısına çıkıp olayları anlatmazsa... Diyarbakır Genel Kaptanı Abdurrahman Yakut, bir amigo gibi çalışıp kalabalık bir kavgacı grubu da arkasına alıp, gözdağı verirse... Gerçekler asla su yüzüne çıkartılamaz... Diyarbakırspor'un futboluna ve sahadaki mücadelesine asla dil uzatmayız... Onlar, şartlar ne olursa olsun mücadelelerini aslanlar gibi yapıyor... Bizim isyanımız, Diyarbakırspor'u her ahval ve şerait içinde 1.Lig'e çıkarmak için meşru olmayan yollara başvuran ve bunun için TRT'yi, Futbol Federasyonu'nu, Merkez Hakem Komitesi'ni kafakola alanlara... Bizim isyanımız, kan dökerek, rakibi korkutarak, sindirerek, saha dışı olaylarla mağlup edenlere... Daha önceki yazımızda "Diyarbakırspor'u sevimsiz göstermeyin" demiştik... Bu şartlarda "Hoşgelse" ne olur, "Rastgelse" ne olur? Keşke bu hassasiyet, terör adına şehirde tek kurşun atılmamış Siirt'e de gösterilebilseydi... Futbol Federasyonu, yaptığı yüzlerce güzelliğin üzerine bazen öyle sünger çekiyor ki, işin nerelere gideceğini bilemiyor... Diyarbakırspor'un bu şartlarda 1.Lige gelmesi, inanıyoruz ki, en fazla, tüm Türkiye'yi yasa boğan şehit Gaffar Okkan'ın kemiklerini sızlatır... Doğrudan, haklıdan yana olan, insanlara insan gibi muamele edilmesini isteyen, saygıyı, sevgiyi prensip edinen Gaffar Okkan'ın yokluğunda, saha dışı ve saha içi çirkin olaylara ihtiyaç duyanları kimse affetmeyecektir... Gerçi, İstanbul'un göbeğinde, kafalara sidik ve boya dolu balonlar atıp patlatanlar, lağım sularında insanları beline kadar saatlerce tutan insanlar olduktan sonra, gözlerden uzak Diyarbakır'da bunlar olmuş çok mu? Birileri bizi uyutuyor... Birileri bizi uyuttuğunu sanıyor.... Birileri gerçekten kaşınıyor... Futbola siyaseti, stratejik yapıyı, kanı, tehditi, riyakârlığı karıştırıp çorba yapanlar, tez zamanda Allah'ından bulsun... Elimizde bir spor kalmıştı, eğleneceğimiz, ekonomik yıkıntıyı unutacağımız, deprem yaralarını saracağımız, birbirimize sarılacağımız... Onu da aldılar, onu da boğazımızda bıraktılar... Yazıklar olsun...