Nereye gidiyoruz?

A -
A +

Daha yaşları 16 -17... Annelerinin melekleri onlar... O anneler ki; gözleri gibi baktıkları; sabah okula gönderirken arkalarından dualar ettikleri; bütün gün, o hasretliğini evdeki eşyalarına, fotoğraflarına bakıp giderdikleri ve de akşam karanlığı çökmeye başladığında pencere önünde meraklı gözlerle yol bekledikleri kızlarını, bir de spor uğruna gurbete göndermeye alıştı... Her şey güzel de, Türkiye'de sporun spor kılığından çıkması, artık rant, güç kavgasına dönüşmesi nedeni ile endişeleri bin kat daha artan o anneler, sonunda haklı çıktılar bu karamsar düşüncelerinde... Geçtiğimiz pazar günü, G.Saray'ın 16-17 yaş voleybolcu sporcuları Gençler Şampiyonası için Ankara'ya gitmeye niyetlendi... Yolda yemek molası için Bolu'ya uğradılar... Hay durmaz olaydılar... Karınları acıkmasaydı keşke... Tam o sırada yine Ankara'ya, başkanları Aziz Yıldırım'ın tutukluluğunu protesto yürüyüşüne katılmak için giden iki otobüs F.Bahçeli taraftar, Bolu'da G.Saraylı minik sporcuları gördüklerinde, yemek molası değil, korkutma (!) molası verdi... O gencecik kızlar, karşılarında küfürlü bestelerle, ellerinde bayrak sopaları, bıçakla gelen grubu görünce korkudan ne yapacaklarını bilemediler... Restoran çalışanları ve teknik adamlar olmasa, bugün biz başka şeyleri konuşuyor olacaktık belki de... Olayın portresi bu... Ama bir de Türkiye'deki spor anlayışına bakınız... Bu gidiş nereye? İyiye mi, kötüye mi? Spor sahalarını rantçı ve korku salan kişilere bırakan Türk sporumuzda, eğer bu anlayış değişmezse, 75 milyon nüfuslu ülkemizde, lisanslı sporcu sayımız da, tüy gibi kalır tabii ki... Papatya falı UEFA'dan gelen haber F.Bahçe'yi ve taraftarını inanılmaz bir sevince boğdu... Ama akıllarda hâlâ daha net bir ifade yok... Acaba bu müjdeli haber, şimdilik mi? Ya da, ceza arkadan mı gelecek? Bunların hepsi olasılık ifade ediyor... Kimisi "Bu defter kapandı" diyor, kimisi de "Her an her şey olabilir" diye tedbirli konuşuyor... İşin gerçek yanı, defterin henüz kapanmadığı... UEFA Disiplin Kurulu, F.Bahçe'nin hoşuna gitmeyecek bir karar da alabilir, ya da Türkiye'yi bir yıldan beri bulanık suya döndüren "şike söylentilerini" temize de çıkarabilir... Bunlar mümkün... Amma... Bizleri esas üzen ise, bir anda kendilerini F.Bahçe saflarına atıp, oradaki gücü arkasına alarak, meslektaşlarına saldıran, hatta onlara "aşağılık" ibaresini genelleme yaparak kullanan; "Şimdi konuşun bakalım" diyerek akılları sıra F.Bahçe amigoluğuna soyunan gazeteci arkadaşların tutumu... Ortalık bu kadar sakinleşmişken, yangına körükle gitmek, bazılarına ne kazandıracak ki? Kahraman mı olacaklar? "UEFA'da kuşları olanı şimdi merak ediyorum... Onlar Friedrich Nietzsche'nin dediği gibi, insanlığın en aşağılık yerinde duruyorlar" diyecek kadar, basındaki birçok kişiyi, aklı sıra sarı-lacivertli taraftara hem şirin gözükmek, hem de yem etmek için harcayanlar olduğu müddetçe, bu mesleğin çivisi hep yerinden çıkmış vaziyette kalacaktır... Cesur profesyoneller Hangi meslekte olursa olsun, o mesleği "adam gibi" yapanların mükafatsız kaldıkları görülmemiştir... Bugün F.Bahçeli Alex, neden herkes tarafından sevilir? Çünkü o gerçek bir profesyoneldir ve mesleğini seven birisidir... Bugün Fatih Terim neden büyük hocadır? Çünkü o mesleğini, kulislerden uzak, adam gibi yapan birisi olduğu için bir numaradır... Ve Cüneyt Çakır... Avrupa Şampiyonası'nda yarı final neden verilmiştir kendisine? Çünkü, mesleğinde ilerleyebilmek adına kendisini her kötülükten ve dedikodudan soyutlamış, eleştirilere kulağını tıkamış birisidir... Demek ki, profesyonellik, önce adamlık gerektiriyor... Gerisi zaten kendiliğinden gelir... "Eğer kendinize yön arıyorsanız, sakın yolunu kaybetmiş birisine sormayın" diyenler, aynı zamanda şu ortak noktada da birleşir: "Hayatınızı cesurca kabullenin, başarıya dönüştüğünü er geç göreceksiniz."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.