Beşiktaş kimseleri aldatmasın... Siz bakmayın, onun üç puanları aldığına... Bu kısmet, nereye kadar gider bilemeyiz, ama Beşiktaş'ın her geçen gün daha iyiye gittiği söylenemez... Taraftar, sadece üç puana seviniyor... Ya futbol, ya kalite, ya doyum? İşte bunları arasanız pek bulunmuyor... Lucescu, ligin 4. haftasına gelindi hâlâ arayış içinde... Hep "acabalar" içinde, sahaya değişik onbirler çıkarıyor. Dişliler arasındaki çatlaklıkları bir türlü tamir edemiyor. Dün gece de ilk üç maç kenarda unutulan Serdar birden hatırlandı. Ahmet Yıldırım da kendisine ihtiyaç duyulan diğer isimlerden biriydi... O bir türlü dikiş tutmayan sağ kanat yine sinir bozucu, yine isyanları oynatacak isimlerden kuruluydu... Tolga bu Beşiktaş savunmasının adamı olamadı 4. maçta da... Önündeki Tamer zaten dağınık birisi. Taraftarın kanı, nedense bu futbolcuya bir türlü ısınamıyor... Sevgi her an kopma noktasında... Hani, "adam gibi adam" derler ya, dün sahada "futbolcu gibi futbolcu" olarak tek Zago vardı. Bu, Brezilyalı hem klası, hem de oyunda her an kendisini afişe edecek bir yıldız olduğunu ispat etti... Beşiktaş'ta Zago gibi iki kişi daha olsa, işte o zaman görün siz Kartal'ı... Ama nerede? Amaral trafik polisinden kaçan ehliyetsiz şöför gibi savruk... Serdar forma şansı yakalamanın şansını değil, sanki hamallığını yapar gibi isteksiz... Ahmet Dursun tutukluk yapan tüfek gibi paslı... Diyarbakır gibi lige erken havlu atmış görüntüsü veren bir takım önünde üstelik şık, zarif ve dolu tribünler karşısında ortaya konan futbol tam bir hayalkırıklığıydı. Üstelik Kuddusi Müftüoğlu da oyunu hızlandırmak için düdüğünü fazla ağzına götürmedi. Her takımın defansı dünkü Diyarbakırspor gibi "ıska hediyesi" vermez. Beşiktaş'ta işler şimdilik kör topal gidiyor. Ama nereye kadar.