Nur topu gibi Arda'mız oldu

A -
A +

Türkiye'de nefes alamıyorum!" Bu sözler, G.Saray'ın bu sezon 24 maçında forma giyememiş ama son Avusturya milli maçında hem oynadığı futbol, hem de attığı golle öne çıkmış Arda'ya ait... Kendi ifadesine göre, Türkiye ona artık "dar" geliyor... 783.562 kilometrekare toprağı; 302.585 millik deniz sahili olan bir ülke, dar geliyor Arda'ya... "Nefes alamıyorum" demesinin altında yatan, aslında etrafından rahatsız olması oysa... Artık insanlarımız onu sıkıyor demek ki... Sinema kapattığı; gecelerinde renkli elbiseleri ile dolaştığı, magazin basınına çok sık malzeme olduğu, sevdiği insanın gazeteciler tarafından soru yağmuruna tutulması nedeni ile "Kırarım makinenizi" dediği bu ülkenin insanından sıkılmış beyefendi... G.Saray'dan inanılmaz paralar alan, kanatlı arabalarla gezen, genç yaşta kaptan yapılması ile havalara giren Arda, günlerden beri hep "gitmekten" bahsediyor... İspanya ilk sırada ona göre... Olmazsa İngiltere cepte... Avrupa'nın devleri, Arda için para verme adına sanki sıraya girmişler! Neredeyse açık arttırma usulü, arttıranın elinde kalacak bu futbolcu... Oysa bilinen bir gerçek var... Hiçbir Avrupalı takım, hele kıran kırana maçların oynandığı İspanya ve İngiltere, sakat bir futbolcuya kucak açmaz... Sanki onlar bilmiyorlar mı, Arda'nın 27 maç oynanmış Türkiye Ligi'nde, 24 haftasında olmadığını... Bu sezon, takımını sakatlık nedeni ile yalnız bırakmış birisine kucak açacak bir Avrupa takımını hayal etmek bile yanlış aslında... Ama bir gerçek var ki Arda, eğer futbol oynayacaksa bu ülkeden gitmeli... Nefes alamadığı bir Türkiye, bundan böyle ona kucak açmayacaktır... Boy boy fotoğraflarını yayınlayıp methiyeler düzen o basın, artık Arda için "işkence ekibi" gibi geliyor çünkü... G.Saray'ın idari yönden ibra edilmeyen başkanı Polat... Eseriyle övünebilir artık... Kaptan yaptığı tayfası, şimdi gemiyi terk eden ilk insan olmak için adını en başa yazdırdı... Üstelik denize indirdiği o filikada, tayfalarından birisi değil "Küçük sırları" paylaştığı birisi var... Yolu açık olsun... "Adam kayırmacılık" kervanı Günümüzde spor gazeteciliği yapmak, başkalarına çok kolay gibi gelse de, aslında eskiye göre zor... Teknik, sistem geçmiş dönemlere göre büyük ivme kazanmış; makine parkuru müthiş gelişme göstermiş; baskı tekniği, fotoğraf çekim sanatı inanılmaz boyutlara gelmişken "bu sızlanmanız" neden diye soranlara bahanemizin ne olduğu ninni gibi gelir aslında... Ama öyle değil... Günümüzde futbol takımları, kendi televizyonları ve yayın organları dışında, kimselere haber alma hakkı tanımıyor... Bir futbolcu ile sıra dışı bir röportaj veya özel haber konusunda bir araya gelmeniz, çeşitli izinlere bağlı... Ya kulüp başkanı ile büyük hukukunuz olacak, ya da aralara hatırı sayılır birini koyacaksınız... Buna rağmen işiniz yine de çok zor... Ama işleri kolaylaştıran birileri de çıkmıyor değil bazen... Kim mi bunlar? Kulüplerdeki basın işlerini organize edenler... İdari menajerler... İşte basit bir örnek size... Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören İspanya'da Real Madridli futbolcu Ronaldo ile bir araya gelmiş, bu da görüntülenmiş... Ama basında sadece 4 gazeteye servis yapılmış bu fotoğraf... Kim tarafından? Belli gazetelere yakın kişiler tarafından... Buna örnek, İdari Menajer Tuncay Yanık'ı da gösterebilirsiniz, yönetimdeki etkili ve yetkili Serdal Adalı yı da... Ama bu basit bir örnek sadece... F.Bahçe'de de durum aynı... İletişim Sorumlusu Orkun Yazgan'ın, ya da başka bir yöneticinin "lütfunu" bekleyeceksiniz, haber veya röportaj yapabilmek için... Geçmiş dönemlerde gazetelere gelebilmek için fırsat kollayan başkanlar yöneticiler ve de basın danışmanları, şimdi kaplan kesilerek ve adam kayırarak, gazetelere servis yapıyor... Resmen kaçak güreşiyor hepsi... Bir yerde "hatır şikesi" yapıyorlar sanki... Şunu unutmasınlar ki; şimdilik susma hakkını kullananların, konuşacakları günler de, çok uzak değildir... Bizden söylemesi... Ali Babanın çiftliği Türkiye, eskiden bir "tatil cennetiydi." Şimdi ise futbolcu... Gelen isimlere baktığımızda çok büyük işler yaptığımızı zannediyoruz önce... Guti, Almeida, Quaresma, Ferrari, Jaja, Santos, Roberto Carlos, Baros, Dos Santos, Jo... Bunların takımlarımızda oynaması kolay iş değil aslında... Ama parayı verdiniz mi, adamlar balıklama atlıyor bu işe... Çünkü o paraların, vergisi yok, kemiksiz et gibi... Havuzlu villalar, arabalar, hizmetçiler... Alışverişe gittiklerinde aldıkları her şey hediye... Yedikleri, içtikleri bedava... Ne kadar rezillik yapsalar da, hoş görülen bu yıldızlar, İstanbul'un eğlence merkezlerinin abonesi olmasın da ne yapsın? Yapacakları tek şey, arada bir sahaya çıkıp 90 dakika oynamak işte... Pardon... Bunu yapsalar yine iyi... Sık sık ayağı çeken, başı ağrıyan bu beyefendiler, gelirken yaptıkları "çok özel şartlı" mukavelelerle Türkiye'de resmen tatil yapıyor gönüllerince... Şampiyonluk mu? Onlara ne... Futbol literatürlerinde hep kazanacaksın, kendini kazanmak adına yırtacaksın gibisinden bir iddiaları yok ki... Doldur paraları çuvala, hadi bana eyvallah! Biz bunlara bu toleransları sağlarken, yöneticilerimiz ise, kayıp puanlar için hatalarını örtmek adına, hakemleri "tu-kaka" yapıp, taraftarı susturma adına adımlar atmayı adet haline getiriyor... Hesap soracakları adresler belli olanların, kendi hatalarını örtmek adına "ver yabancıya ver" politikaları, Türk futbolunun bu günkü aynasıdır... Ahh bir de kendileri bakabilseler o aynaya...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.