Şampiyon F.Bahçe'nin, keyfi yerinde başkanı Aziz Yıldırım, Lig TV'de ağzına geleni söyledi... Şampiyonluğun kazanılmasındaki rolünü birinci ağızdan duymak, en azından dedikodu sınırları içerisinde kalan sorulara da cevap niteliğindeydi sanki... Ne dedi başkan? "Aykut Kocaman, Alex konusunda hata yaptı... Kendisini bu konuda uyardım ve sonunda hatalı olduğunu Aykut Hoca da kabul etti... Zaman içinde birbirlerini tanıdılar ve problem bitti." Buradan çıkan tek anlam şudur: "Ben olmasaydım Aykut Hoca Alex'i harcayacaktı... Onu istemiyordu... Ve ben olmasaydım 28 gol atıp, 13 asist yapan bir kralı, belki de kaybedecek, şampiyonluğa da el sallayacaktık!" İşte o sözlerden çıkan anlam budur... Şimdi birileri Aykut Hoca'nın yerine koysun kendini... Hiç gereği yokken milyonların önünde söylenmiş bir talihsiz açıklama, Aykut Hoca'nın kariyerini yerle bir etmiştir... Onun teknik direktörlüğünü sıfıra indirmiş ve taraftarın gözünde "beceriksizliği tamir edilmese, F.Bahçe'nin şampiyon olma ihtimali ortadan kalkmış olacaktı" kanaati beyinlere işlenmiştir... Bu sözler, bir teknik adam için talihsiz açıklamalardır... Hatta istifayı o dakika getirecek kadar da talihizdir bu sözler... Değil F.Bahçe, hiçbir takım teknik direktörü, kaldıramaz bu sözleri... Ama Aykut Kocaman, sadece yutkunmakla kalmıştır, hepsi bu... Çünkü önünde Şampiyonlar Ligi vitrini durmaktadır... O zaman "sukut altındır" tabii! Temizlenecek meslek! Söz Aziz Yıldırım olunca, fırçadan nasibini almayan olmaz... Nitekim medya da nasiplendi yine, Aziz Yıldırım'ın son konuşmasından... Öfkesini ve kızgınlığına benzin dökmüşçesine "Medyayı temizleyeceğim... Bazıları yeni dönemde medyadan silinecek" derken, kesin hükümlü ve mutlaka bu işi yapacağını belirtmek istedi Yıldırım... Sayın Başkan kimi temizliyor medyadan? Onun beğenmediği insanların, medyanın aranan isimleri olması hiç önemli değil mi? Topuk Yaylası'na bile sadece seçmece gazetecileri yanına alarak giden, özel uçağına sadece bir-iki gazeteciyi alarak ayrımcılık yapan başkanın, diğerlerine "Haddini bildirme" adına sarf ettiği sözler hiç şık olmadı... Oysa biz onu; aramızdan birisini, yıllardır kendi cebinden tedavi ettirmek adına Amerika'ya gönderdiği; Türkiye'de tüm hastaneleri ve doktorları seferber ettiğini bildiğimiz için alkışladık hep... Ayrıca ihtiyacı olan çoğu kişiye yardımlarını da biliyoruz... Ama ne gerek var "Medyada temizlik" işine girmesine... Muhalefetin olmadığı yerde, iktidarların işi çok daha zordur... Bu nedenle, Sayın Başkan; yanındaki "baş üstüncüler" ve sanal şakşakçılardan daha fazla önem vermesi gereken kişilerin, o temizleyeceğini söylediği medya arasında olduğunu bilmelidir önce... Saygı ve saygısızlık "Güzel olan sevgili değil, sevgili olan güzeldir" demiş Tolstoy... Bizim yaşarken farkına varamadığımız varlıkların kıymetini, öldükten sonra sadece musalla taşında hatırlama alışkanlığımız, ne yazık ki aynı hızla devam ediyor... Saygıyı, o saygı gösterdiğimiz kişilerin görmesi hissetmesi gerekirken, kendilerine çok görmemiz, asla affedilemeyecek bir duygusal yaklaşımdır... Kimisine, sabah güneşinin doğuşu "ne güzel" dedirtir... Oturup camın önüne, içindeki saf duygularla sindire sindire seyreder o sabah kızıllığını... Kimisi de, gözüne gelen güneş ışıklarından korunmak için, uyuşuk bir şekilde yorganı çeker kafasına ve "Şu perdeyi kapatın" dercesine kaçar o güzellikten... İşte bu, birbirinden farklı düşünen iki insan profilidir... Mesleğimizin duayen isimlerinden ilk 25 kişi, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül'ün desteği ve TSYD İstanbul Şubesinin çabalarıyla "Ustalara Saygı" gecesinde "yaşarken" bir araya getirilip alkışlandı, ödüllendirildi... Koca koca ustaların gözyaşları ile biten o güzelim anma gecesi ne yazık ki, bugünkü mevkilerini, kazançlarını, hatta evliliklerini bile borçlu olduğu kişiler tarafından unutuldu... Bu geceye gelmeyi düşünmedikleri gibi, o medyanın, (3 tanesi hariç) gazetelerinde, televizyonlarında "Emre'nin sağ arka adalesindeki ağrı" haberinin onda biri kadar da olsa, yer vermedi bu ustalara... Güneşin doğuşunu bekleyenlerle, onun ışığından rahatsız olan uykucuların perde kapatması gibi bir şeydi bu... Sevgisizlik ve saygısızlığın kol kola girmesi, gerçekten çok acı... Utanç tablosu Milli takım kampından bir görüntü... Muhabir, Kazım'la röportaj yapıyor... Sorular İngilizce, cevaplar İngilizce... Tabloya bakınız... Benim ay-yıldızlı formamı sırtına geçiren futbolcum, tek kelime Türkçe bilmiyor... Sonra da bir taraflarımızı yırtıyoruz "Türkiye, Türkiye" diye... Bu tabloyu ortaya çıkaranlar; Türkiye kadar taş düşsün kafanıza...