Eğer Atletico Madrid gibi takımda Falcao, Suarez, Lopez, Filipe Luis gibi dünya yıldızları ile forma giyiyorsa ve bu takımın en başarılı isimlerinden birisi ise, Arda için söylenecek tek eleştiri olmamalı... Paris Hilton'la çevirdiği reklam filmi ile magazin dünyasının pembe pantolonunu bile çekinmeden giyen; saçlarına bir türlü şekil veremediği için, haftanın her günü imaj değişikliği peşinde koşan; "Çirkin bir adamım" diyebilecek kadar "Doğrucu Davut'u" oynayan; inançlarına, ailesine bağlılığı ile örnek teşkil edecek yaşantısı ile bir numaradır Arda... Geçtiğimiz Pazar günü, HaberTürk gazetesinde bir röportajı yayınlandı... Her satırını zevkle okudum... İçtenlikle verdiği cevaplarla, bir kez daha hayran oldum Arda'ya... Amma... O röportajda bir cümle var ki; ne Arda'ya yakıştırdım, ne de içime sindirdim: "Fatih Hoca, benim için çok önemli biridir. Kendisi Türk futbolunun Atatürk'üdür." İşte bu olmadı... Daha doğrusu bu söze söylenecek tek söz "OHA"dır... Ne senin böyle bir benzetme yapmaya hakkın var, ne de Fatih Hoca böyle bir yakıştırmayı kabul eder sevgili Arda... Benzettiğin kişi, UEFA Kupası'nı Türkiye'ye getirmiş biridir, tamam... Ama Kurtuluş Savaşı ile bu vatanı bize emanet eden; devrimleriyle, dünyanın takdirini kazanan; bugün bile "Asrın Lideri" unvanını kimselere bırakmayan "Büyük Önder'e" resmen saygısızlık yapmıştır Arda... Boyundan çoook büyük laf etmiştir... Dilerim bundan böyle sevimliliğini, bu gibi itici sözlerle bitirmez... Bu ülkeye bir Atatürk yeter... Arda'nın bu benzetmesi kendini bağlar; bizleri ise -Fatih Terim de dahil- sadece üzer... >> Kıyametin koptuğu an Eskişehirspor- F.Bahçe maçında hakem Fırat Aydınus'un Caner'e gösterdiği kırmızı kart, haftanın en çok tartışılan konusu oldu... Kart doğru mu, yoksa yanlış mı meselesi zaten yeterince konuşuldu... Bir hakem; diyelim ki hatalı bir karar verdi... Küfür edenleri karıştırdı... Caner haksız yere atıldı... Belki bu nedenle F.Bahçe iki puandan oldu... Bunların hepsi doğru da olabilir... Ama esas konu ne Caner ne Aydınus ne Veysel Sarı... Burada esas konu Aykut Kocaman... 16 aydan beri, her başarısızlığı "3 Temmuz" sürecine bağlayan; sığınacak liman gibi tüm başarısızlıklarını bu sürecin getirdiği psikolojik baskıya havale eden Kocaman'ın; son Caner olayında da, bırakın sahada yaptıklarına; el kol hareketlerine; ağzından çıkan sözlere; esas dikkatinizi basın toplantısına çeviriniz: "Yazıklar olsun... Kim verdi bilmiyorum, bir ceza var bitmedi... Fırat Aydınus'un ön yargılı olduğunu düşünüyorum... Bir takımın kaderi ile böyle oynanmaz... F.Bahçeliler farkına varsın..." F.Bahçe gibi bir büyük takımın başındaki teknik direktörün açıklamalarına bakınız! Sahada hakeme el kol hareketleriyle, belki futbolcuların isyanlarından daha büyüğünü yapıp havasını (!) atan Kocaman "F.Bahçeliler farkına varsın" derken acaba taraftarı Aydınus'a karşı isyana teşvik eder gibi örgütlemiyor mu? Bu nasıl anlayıştır? Oysa F.Bahçe Kulübü; dün yaptığı açıklama ile büyük bir olgunluğun örneğini gösterip, "Fırat Aydınus'un kararları ne kadar yanlış, ne kadar yanlı ve hatta iyi niyetten yoksun olsa da, yakın tarihte milli bir görevi üstlenecek hakeme dair söz konusu hukuk dışı ve suç unsuru içeren bu linç kampanyası Yönetim Kurulumuz tarafından kabul görmez, görmeyecektir" denilerek alkış almıştır... Hocasına bak, yönetimin olgun davranışına bak... "İyi kaptan, fırtınalı denizde belli olur" derler ya... Aykut Kaptan, fırtınalı denizde, gemisini batıran kaptan gibi adeta... >> RTÜK göreve! Fırat Aydınus'u "Linç kampanyası" televizyonlarda bütün hızıyla sürüyor... Hakemin evine kamera göndermeler, kapıcısına elektrik borcunu sormalar; karısını aldatmasını didiklemeler; yorumcuların toplu yok etme girişimleri; artık televizyonlardaki "spor programlarının" jeneriğinden "spor" kelimesinin kalkmasının mecburiyetini ortaya koydu... Nasıl olacak bu? RTÜK görevini yapacak... Ya bu Türkiye'de adam gibi spor programları yapılacak, ya da bedeli RTÜK'e ödenecek... Eğer bu çare işlemezse, kimse sporda ahlaktan bahsetmesin... Çünkü o spor, bu kadar aşağılanacak ve musalla taşına yatırılacak kadar ayaklar altında değil...