F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ı konuşacaksanız, Türkiye'deki tüm başkanları bir tarafa koyup, onu ayrı bir yere oturtmak zorundasınız... Bu gerçek... Yaptıklarıyla, çıkışlarıyla, isyanlarıyla, transferleriyle, adam alma ve harcama metotlarıyla, bir başkadır Aziz Yıldırım... Foto muhabirleri ile asla barışık olmamasının nedeni, yüzünde ve vücudunda yakalanacak bir yanlış ifadenin belgelenmesi ve onun defalarca kullanılma rahatsızlığındandır... Yemekte resim çektirmez mesela... Tam lokmayı ağzına atarken flaşların patlamasına Aziz Yıldırım kadar isyan eden bir başkası yoktur: Çünkü o bilir: "Aziz Yıldırım, Daum'u yedi bitirdi" muhtemel senaryosunda, çatalın ucuna takılmış bir Daum kafasının mizanpajını, o çok iyi tahmin eden birisidir... *** Transfer dendi mi, onun karışmadığı tek bir imza yoktur... Çünkü o "Madem ben bu takımın başkanıyım, her şeyden haberim olacak ve onayım alınacak" prensiplerinden asla vazgeçmez... Ama bazen bu öfkeli hali yüzünden, yanlış transferlere harcanan paralar öyle az buz değildir... Mesela bir türlü aklımız basmaz hâlâ... Beşiktaş'ın "işe yaramaz" diye Manisaspor'a gönderdiği Burak Yılmaz, nasıl oldu da Aziz Yıldırım'ın transfer listesine girdi? O Burak, F.Bahçe'ye gelip hiç "faydalı olamayanlar" listesinin baş konuğu olurken, F.Bahçe Başkanı bu yanlış transferi ve harcanan paraları kimselere anlatamadı... *** Sadece Burak olsa iyi... Ali Bilgin, Yasin, Maldonado, Gökhan Emreciksin. İlhan Parlak, Josico, Gürhan Gürsoy, Can Arat... Son yıllardaki fiyasko transferlerden bazıları... Bu sezona geldiğimizde Allah için, 17 milyon euroluk Mehmet Topuz dışında defosu yok Aziz Yıldırım'ın... Sahaların hırçın ve bıçkın ismi; futbolcu kovalayıp tekme atan, basına "al sana" posterini veren, rakip futbolcunun boğazını kesme işareti yaparak kendini futbolcu kasabı zanneden, hakemleri fazla takmayan Emre Belözoğlu ile inadına "baba - oğul" ilişkisi içinde pozlar veren Aziz Yıldırım, kimseleri takmıyor her zaman ki gibi... Daha önce kovduğu, şimdi ise ayaklarının altına kırmızı halı serdiği Daum konusunda konuşmak ise, çok erken... Başkan tedbirlerini çoktan aldı yine de... "Ne olur, ne olmaz" diye, Aykut Kocaman "elde bir" bekliyor... 3 sene üst üste şampiyonluk sözünün şimdiden, tüm camiayı strese sokmasının dışında, F.Bahçe'de işler iyi gidiyor... Hakemlerden şikâyet yok, puanlardan şikâyet yok... Tek problem, G. Saray'ı sollayabilmek... İşte bütün mesele de, burada... Çünkü iş "Olmak, ya da olmamak" sınırına, bizzat başkan tarafından, geldi dayandırıldı bu sezon... Cezaya sevinen adam! Diyarbakır, Türkiye'nin en hassas şehri... Futbolsuzluğun, insanları başka yerlere çektiği bu şehirde, bu sezon bir çırpıda yeniden yapılandırılıp ortaya çıkarılan Diyarbakırspor'un formda ve iyi gidişi, herkesin beğenisini kazandı 4 maçta... Ziya Doğan'ın, bazılarının "toplama" bazılarının da "çok akılcı" transferler olarak değerlendirdiği yeni kadrosu, Süper Lig'de, tüm takımların korkulu rüyası olacak sanki... Amma... Diyarbakırspor'un esas rakibi başka... Ona, alkışlamaya değil, statlara gelip eylem yapma arzusundaki taraftarın öfkesi çok çektirecek bu sezon... F.Bahçe maçının nasıl kaybedildiğini gördük... Sahada takır takır futbol oynayan bir takımın, hızını rakip değil, seyircisi keserken, futbol seyircisi olma kültürünün, Diyarbakır tribünlerinde fazla rağbet edilen bir unsur olmadığı, meydana çıktı... Şimdi Diyarbakırspor, sahasındaki Manisaspor ve İstanbul Büyükşehir Belediye maçlarını, daha rahat oynayacak eminiz... Bu işe de en sevinen (!) kişi ise, her ne kadar "futbol seyirci ile güzel" dese de, Teknik Direktör Ziya Doğan olacaktır... Cezanın mutlu ettiği; Türkiye'de, bir başka hoca yoktur sanırız... Demek ki; taş, şişe, çakmak fırlatan tribünler önünde oynamaktansa, bazen, boş tribünlere oynamak da ilaç gibi gelebiliyor insana... Ne demişler: "Soğanın acısını, yiyen değil, doğrayan bilir"