Son yıllarda koskoca bir 45 dakikada rakibi hiç rahatsız etmeyen takım gördünüz mü? Günlerdir "Ezeriz, biçeriz" edebiyatı ile sahaya çıkan millilerimiz, değil biçmek rakip sahaya ilk yarıda basmaya bile kıyamadı... Bu 45 dakika futbol tarihimizde en ense yaptığımız bir maçın yarısıdır... Ay-yıldızlı onbirimiz nedense ürkek ve de anlaşılmaz oyun anlayışıyla kendi sahasında dolaştı durdu hep... Sözde maçın ilk dakikalarında işi bitirip, orta şekerli kahvemizi keyifle yudumlayacaktık... Nerdeee?.. İsveç ne yapıp edip, bu maçtan puan çıkartmak mecburiyetinde olduğundan; kalemizi ziyarette daha ciddi gözüktü... Ama onların da tetiği çekecek adam sıkıntısı olduğu her hallerinden belliydi... Üstelik, bizim bir Rüştü faktörümüz vardı ki; işte bu noktada onların moralleri yıkılıp gidiyordu... Şenol Güneş'in ilk onbirde yer verdiği Emre, dün gece resmen takımımızın gazı değil, freniydi... Büyük havalarla çıktığı yabancısı olmadığı Ali Sami Yen'de bir 45 dakikada kaybolup gitti... Kimse yokluğunu hissetmedi... Çünkü yerine giren Arif, onun havasını çabuk söndürdü... İkinci yarı Arif faktörü 5 dakikada kendini gösterdi... O ne güzel orta, o ne güzel kafa... İsveç kalesini bulan ilk şut ve ilk gol... Tabii burada Hakan'ın inanılmaz zamanlaması ve köşeye gönderdiği kafa şutunun hakkını yemeyelim... 25.dakikada çıkarttığı ayakkabısının kerametini 25 dakika sonra gördük... Zaten her milli maçta "Şükürler olsun" diye başlıklar atıyoruz... Hakan her ne kadar Inter için bir fuzuli adam olsa da, bizim için vazgeçilmesin tek adresidir... Bir kaçırıyor, beş kaçırıyor, ama kaçırmadığı tek pozisyon da yanımıza kâr kalıyor... Golden sonra İsveç kalemize ihtar mektupları çeker gibi hep yüreğimizi ağzımıza getiren ataklar serisine başladı... Ama karşılarında Rüştü gibi bir dev vardı... Onun devliği de son dakikalarda bitince alıp gittiğimiz maçı, kendi ellerimizle İsveç'e hediye ettik... Bunun adı resmen enayilik... Bunun adı resmen kepazelik... Bunun adı resmen teslimiyettir...