Onun adı "Kırmızı"

A -
A +

İsveç Kraliyet Akademisi tarafından "Nobel" ödülüne lâyık görülen Orhan Pamuk'un bu müthiş başarısına, sevinenler kadar, kızanlar da oldu... Kedinin uzanamayacağı ciğere "Murdar" demesi gibi, kitapları dünyanın bir çok evinde yer bulan bir yazar için kıskançlık sendromu aldı başını gidiyor... Nobel ödülü kazanmış birisi, ülkesine gelirken, sanki bir kaçak gibi saklanmak zorunda kalıyor... Tören yok, karşılayan yok, onun mutluluğunu paylaşan yok... Sanki bu ödül, Orhan Pamuk kadar, Türkiye'yi gururlandırmadı mı? Öyleyse, nedir bu tafra... Nedir bu kıskançlık... Nedir bu çirkinlik? *** Ödüller, kolay kazanılmıyor... Bir başarının en güzel, en tatlı meyvesi olan ödüller, hakkıyla verildiğinde, insan ömrünün en unutulmaz anısı olarak vitrinde yerini alır... Onlara bakıp bakıp "Ben neymişim" diyenler, bir de temenni de bulunur: "Darısı hepinizin başına" Ama ödüllerin sulandırılmışlarının da bol bulunduğu ülkemizde "fahri doktorluk" gibi, "yılın arabesk sanatçısı" gibi, "asrın şoförü" gibi olanları, bu işin tadını kaçırsa da, aklı başında insanların gözünde, onlar asla bir "ödül avcısı" değildir... "Ödül" var "Ödülcük" var... İnsan; ödülü önce kendi içine sindirmeli, sonra da gururunu yaşamalı... *** Geçtiğimiz günlerde "2005 Dünya Fair Play Ödülü" seçiminde davranış dalında "Şeref Diploması" kazanan G.Saraylı Özgürcan'la ne kadar gurur duysak azdır... Elle attığı bir golü, geçerli sayan hakeme koşup, "Hocam bu golü iptal edin çünkü elimle attım" diyen ve hem golü giden, hem sarı kart gören Özgürcan, dürüstlüğünün bedelini sapına kadar hak etmiş biridir... Türkiye'de, elle atılan gollerle şampiyonluk elde edildiğine; düzmece düşüşlerle, penaltı kazanıp, rakibini uyutanlara çook rastladık bu güne kadar... Arada bir Özgürcan gibiler ortaya çıkmasa, Orhan Pamuk gibi yazarlarla göğsümüz kabarmasa, biz ödülleri rüyamızda görürüz ancak... Kıskanılmayı hak edenleri, aslında alkışlamamız gerekirken, aldıkları ödülü basite indirgemek, hâttâ alay etmek, sanki bize çok şey kazandırıyor... Özgürcan'a "Şeref Diploması" kazandıran TMOK (Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi) şimdi, Eintracht Frankfurt maçında gördüğü ikinci sarı kartın ardından, kendisine kırmızı kart göstermeyen hakemi uyaran (!) sarı-lacivertli futbolcu Semih'i de, önümüzdeki yıl "Fair Play" ödülü için aday göstereceğini açıkladı... Şimdi burada duralım işte... Semih, ikinci sarı kartı gördüğünde, bal gibi oyundan atılacağını biliyordu... Ama o, kendisini ihraç etmeyen hakemi uyuttuğunu sandı... Dünyadan bihaber hakem de, Semih'i oyunda tutarak, kariyerinin en büyük hatasını işledi... Üstelik bu hatasına, yardımcı ve 4. hakem de eşlik etti... Belli ki, bu hakem dörtlüsü için uluslararası arena kapandı bundan böyle... *** Aradan dakikalar geçtikten sonra hakeme gidip, "Hocam beni atmanız gerekirdi" demek, bir Fair Playlik değil, saha dışı baskıların eseridir... Semih dua etsin, F.Bahçe'nin basın danışmanı Necmi Gülümser'e... Semih dua etsin, anonssör Hakan Bingül'e... Semih dua etsin, taaa Şeref Tribünü'nden, saha içine uyarı gönderen yöneticisine... Televizyonların ana haber bültenine bile çıkıp, bir kahramanlık gösterisinde bulunan Semih, değil Fair Play ödülü, alsa alsa "Nasıl hakem uyuttum" ödülünü hak etmelidir... Üstelik, kırmızı kart gören bir futbolcunun "Fair Play" ödülüne lâyık görülmesi de, bu ödülün özüne de ters bir durumdur... TMOK Başkanı Sayın Togay Bayatlı, eğer "Dünya Fair Play Ödülü" için bir aday yanlışına girerse, ülke olarak komik duruma düşeriz... Semih, dışarıdan yapılan uyarılar sonucu "itirafçı" yapıldığı için bu dalda "Geç gelen itiraf" ödülüne aday gösterilmelidir ancak... *** "Benim Adım Kırmızı" adlı romanın yazarı Orhan Pamuk, şu günlerde imzalayacağı bu kitabı, Semih'e de armağan etmelidir... Çünkü Semih, alsa alsa, ancak ders alacağı bu kitabı ödül olarak hak edecektir... Fair Play ödüllerinin bir asaleti, bir ağırlığı ve de bir unutulmazlığı olmalıdır... Hakemi bir kaç dakikalığına uyuttuğunu sanan, sonra da kahraman ilân edilen Semih, gelecek yıl Türkiye'nin yüzünü "ağartmaz" ancak "karartır" Çünkü "Onun Adı Kırmızıdır" Bizim, insanları zor durumda bırakan, refüze eden, kariyeriyle oynayan Semihlerin alacağı ödüllere değil, Orhan Pamuk gibi Sessiz Ev, Cevdet Bey ve Oğulları, Beyaz Kale, Kara Kitap, Yeni Hayat, Benim Adım Kırmızı, Kar ve İstanbul gibi kitaplarıyla dünya okurunu büyüleyen gerçek "Ödül avcılarına" ihtiyacımız var...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.