Bir başkan düşünün... Onun artık, bir "Yoğurt ak" bir de "Resul Hak" dediğine inanın... Tesis ayaklarıyla büyük bir kitleyi tavlayan ve her seferinde taraftarın sevgili kulu olmaya özen gösteren Aziz Yıldırım, ne yazık ki bir defa daha sınıfta kalmıştır... O değil miydi, "Ben Mustafa Denizli'nin sonuna kadar arkasındayım" diyen... O değil miydi, "Ben giderim, o gitmez" diye kesip atan... O değil miydi, "Hocanızı taraftarın önünde rezil ediyorsunuz" diye futbolcularını azarlayan... İyi güzel de, bu Mustafa Denizli bir anda nasıl kanser virüsü oldu peki? Bu nasıl destek ? İstemediği haberi yazan gazeteciye hakaretler yağdıran, kravatsız resmini çeken foto muhabirlerini "Bu resmi kullanın da göreyim" diye azarlayan, futbolcuların internet sitelerini kapatan bu Aziz Yıldırım'ı, bizler "En iyi yönetici ödülüne" lâyık görmedik mi? Bu apolet omuzlarına takılan kişi, bir kulübü sadece tesislerle donatarak yönettiğini tek beceri olarak görüyorsa, sonunda bazı tatsızlıklar işte böylesine patlak verir... O meşhur gruplar bile bir stad aldatmacası ile susturulup, dilsize döndürülmüşken, kendilerine ilk geldiği sene "Şampiyonluk" hediye eden bir hoca ile yönetim yollarını böyle entrikalarla ayırmamalıydı... İnsan haklı iken haksız duruma düşer ya... Aziz Yıldırım, tüm güzelliklerin üzerine bir defa daha sünger çekerek birilerinin arzularını yerine getirmiş oldu... Şimdi o birilerinin havalarından geçilmeyecek... "Mustafa Denizli'yi ben kovdurdum" diye caka satacaklar... Sallayacaklar... Sallayacaklar... Puan cetveline bakıyorsunuz, F.Bahçe, G.Saray tehir maçını kazansa bile sadece 5 puan geride... Yani bir yenilgi, bir beraberlik her şeyi dengeleyecek... Yani F.Bahçe için dünyanın sonu değil... Ama bir takım yöneticiler ekranlar karşısında paralarının da verdiği güçle "Adam kovma, hesap sorma" edebiyatı yapıyor... Harcanan bir bozuk para değil... Harcanan, koskoca bir hoca... Neymiş efendim, Mustafa Denizli ile, Yıldırım'ın söz verdiği "Dünya Takımı" olmak imkânsızmış... Bunu, Şampiyonlar Ligi'nde alınan üçüncü yenilgiden sonra düşünselerdi, kimsenin "gıkı" çıkmazdı... Peki tecrübesiz Oğuz mu F.Bahçe'yi "Dünya Takımı" yapacak... Yoksa yeni gelecek bir yabancı hoca mı? İşin gerçeği, Denizli komik bahaneler ve sudan sebeplerle resmen harcanmıştır... Nerede peki 24 maçlık yenilmezlik şerefinin güzelliği? Nerede 4 yıl şampiyonluk yaşamış G.Saray'dan söke söke bu unvanı geri alan F.Bahçe'nin güzelliği? Nerede "Efsane geri döndü" teraneleri? Bir başkan hocası için nasıl "Beni kanser etti" der? Nasıl olur da hocasını bu sözlerle aslanlara yem atar gibi, taraftarının kucağına atar? Nasıl olur da "Ölüyü görür ağlar, davulu görür oynar" tribün ve basın amigolarının arzularını yerine getirir? Bir parmak işareti ile (!) hükmedilen, 360 derece birden dönenler mi çok önemli? Güzellikleri hiç yaşanmamış sayıp, sadece taraftara şirin gözükmek, bir yönetim kuruluna yakışmaz... Mustafa Denizli'nin F.Bahçe'de olması bir şanstı... Ama Denizli bir sürü "Brütüs'ler" tarafından hançerlenirken, suratlarda hiç bir acıma duygusu yaşamayanlar, bakalım gelecekte neler yapacak?.. Hele takım içindeki "İspiyoncular", gazete sütunlarındaki "Yağdanlıklar", etraftaki "Şakşakçılar" bir gün kendileri için rüzgârın döndüğünü mutlaka göreceklerdir... Osmanlı Devleti'ndeki entrikacıların kol gezdiği gibi, bugün F.Bahçe'de de birileri meydanı hep boş bulmaktadır... İşin tek gerçeği ve acı yönü ise, henüz hiç bir şey kaybetmemiş bir takıma yazık edildiğidir... Bu F.Bahçe yönetiminin "Oy birliği ile rezaletidir."