Hak aramak... Gasp edilen, hile ve hurda ile elinden alınan, uyutularak çeşitli amaçlar ve çıkarlar için kullanılan avucumuzdaki kıymetlerin, başkalarının kötü emellerine alet olmasının isyanıdır hak aramak... Yapanın yanına kâr kaldığı, ceplerin fırsatçılıkla şişirildiği, insani duyguların hiçe sayıldığı ortamlarda, vatandaşlık görevini yapmaya kalkışan insanların, çırpınışıdır hak aramak... Göz göre göre, hile yapanların, hiç utanmadan, yüzleri kızarmadan, kendisinden başkasına zarar vermesine rağmen vazgeçemedikleri bir sadist tutku karşısında, dürüstlüktür hak aramak... *** Çok yakın bir zamanda, su sıkıntısının buram buram hissedileceğinin ayak seslerinin şimdiden duyulduğu İstanbul'da, kimin ne amaçla iş yapar görüldüğünü anlamak mümkün değil... Eline kazmayı alan, zaman mekan dinlemeden, bir şey yaptığını sanır bu şehirde... Üstelik, bitirilmiş yollar bile kazılır, trafik alt üst edilir, ama kimse ne olduğunu anlayamaz. Plansızlık ve programsızlığın kol gezdiği İstanbul yollarında, her gün değişik bir çalışmanın gazabına uğrayıp, yollarda ömür tüketmek, sıradan bir iş gibi algılanır. Ne için kazılır, ne için bozulur, ne için trafik "allak bullak" edilir kimse bilemez. Çünkü sorumlusu yoktur... Çünkü, herkes birisinin üstüne atar tersliği... İhale edilen yollarda, bir tabela göremezsiniz... Çünkü hak arayacaklardan korkar bunlar... *** Geçen sezon, son maçın son dakikalarında şampiyonluğu inanılmaz bir şekilde kaçıran F.Bahçe ve aklının ucundan bile şampiyonluk geçmeyen G.Saray'ı mutlu eden sezon, bu kez yanılgıya düşmedi... Çünkü F.Bahçe, daha işin başında "Geçen sezonun son 6 haftasını iyice inceleyin" diye federasyona erken uyarıda bulunarak, bu defa hata yapmamaya ve hata yapanları erken uyarmaya çalıştı. Ve sonunda da amacına ulaştı... Puan farkı büyük olunca, herkes hakkına razı oldu sanki... Zirvede durum pek karışık olmayınca, zaten alttakilerin sesi fazla çıkmaz ki... Düşenler, tıpış tıpış ikinci ligin yolunu tuttu... Dönerler mi, dönmezler mi Allah bilir... Ama bu tabloda hazin olan, birilerinin kardeş kardeş oynamaları ve lâzım olan puanları toplamalarıydı. Nitekim son hafta bazıları istediklerini aldı, bazıları ise baka kaldı. Hak aramak ise, bir başka bahara kaldı... *** G.Saray'da tuhaf şeyler olduğu şu günlerde, bu takıma gönül verenler suskunluklarını koruyor... Adnan Polat'ın Feldkamp inadını sonuna kadar sürdürmesi ve önümüzdeki sezon çok başarılı olacağına inandığı bir kadro ile yola devam edeceğini sanması, fazla ortak bulmuyor kendisine... Nasıl ki, siyasi liderlerin onayından geçmeyen hiç kimse, bu ülkede milletvekilliği için aday dahi olamıyorsa, nasıl ki, seçmen, kendi hür iradesi ile değil, siyasi liderlerin "seç" dedikleri insanlara oy vermek zorunda kalıyorsa, bugün G.Saray taraftarı da, hakkını arayamayan bir pozisyondadır. F.Bahçe'ye Ali Sami Yen'de yenilen G.Saray taraftarının, o gün, hem takımına, hem Türk sporuna verdiği zararın bileti henüz (bu satırlar yazılırken) kesilmemişse de, sarı-kırmızılı kulübün hak arayacağı bir tutarlılık yoktur elinde... O gün maç bitimi, kırılan koltuklar, sahaya atılan her türlü maddeler hakemin düdüğü ile unutulmuş, sadece, F.Bahçe taraftarının sahaya inip, santra noktasına sarı-lacivertli bayrağın dikilmesini önlemek kalmıştı... Büyükşehir Belediyesinin, projeleri belli olmayan yol müteahhitlerine verdikleri ehliyetlere rağmen, insanlara çektirilen cezalar gibi, o gün, G.Saraylı taraftarlar da "Hak böyle aranır" yanlışlığı içinde kendilerine değil, Türk sporseverine "tribün yağmalaması" ile, büyük darbe vurmuştur. Şimdi, Gerets'in kovulup, yerine Feldkamp'ın getirildiği G.Saray'da, önümüzdeki ligin sancıları erken başlamıştır. Bu işin sorumluları, kaçıp kurtulamaz artık... *** Kaba kuvvetin, beyin gücünü yendiği spor arenalarında, güçlünün kendisini haklı gibi görmesi, gelecek günlerin bizlere endişeli bir atmosfer solutacağı anlamına gelmektedir. Tribünde numaralı koltuğuna sahip çıkamayan, çıkmaya kalksa da, anında haklılığı bastırılan gerçek sporsever, korka korka ama gitmek zorunda kaldığı maçlarda, mutluluğu hep zor yakalamaktadır. Çünkü, sahadaki mücadeleyi, beğendiğinde alkışlamak yerine, zorla ve tehditle amigoların piyonu olup, birer gözü dönmüş militan haline getirilmekte ve topluma bakış açısı değişmektedir. Spor sahalarının bu kadar deformasyon çarkı haline gelmesine seyirci kalanlar ise, üç kuruşluk "büyük başkan" çığırtkanlığı için, her şeye göz yuman, yönetici takımıdır. Adaletin bazen yargı kararını verirken düştüğü yanılgı, spor gönüllülerinin haklarını gasp etmekle eş değer tutulamazken, tribünlerin "sınır ötesi" operasyonlarla temizlenme zamanının geldiğinin de habercisidir. Eğer, bu iş için gönüllü aranıyorsa, gerçek sporseverin, tam teçhizatlı olarak, bu savaşa katılması gerekiyor! Öyleyse ilk hedefimiz, tribünleri, çiftlikleri haline getirip, diledikleri gibi ekip biçenlerdir, ileri... Çünkü hak öyle aranmaz, bundan sonra, böyle aranır ancak...