Bir F.Bahçe klasiği daha... Başarısızlıklar, yine birilerini karalamak, suçlamak ve de susturmak emeli ile örtülmek isteniyor... Savaşta bile söylenmeyecek en son füze ateşleyici sözler, tekmili birden, birilerinin üstüne boşaltılıyor... Eeee, kim memnun, kim rahat, kimin iliklerinden bazı fazlalıklar boşalmışçasına relaks... Olan F.Bahçe'ye oluyor, kimin umurunda?.. Kimin takımı, kimin ellerinde, kimin dillerinde?.. Bir sokak edebiyatı tutturulmuş gidiyor... "Arsızın ar nesine, göyneği uzun, don nesine..." Eski başkan Ali Şen'in bir lâfı var... "İyi bir başkan, dünya futbolunu, basından ve herkesten daha iyi bilmeli" diye... Menajerlere teslim olmuş bir yönetim, saltanatları boyunca milyon dolarları su gibi harcar... Bakınız, gazeteci arkadaşımız Sadi Kemal Yaşar, Aziz Yıldırım zamanında boşa giden paranın büyüklüğünü çıkarmış... Tam 80.5 milyon dolar... Dikkat buyurunuz, bu para, sadece 8 oyuncu için harcanmış... Vahamete bakınız, işin korkunç boyutlarına bakınız... Devlete olan 120 trilyon lira vergi borcunu da işin içine katmıyoruz... Bu nasıl kulüp yönetimi ki, milyon dolarlar kuruş gibi harcanıyor... Ne F.Bahçe Divanı, ne kongre üyeleri, ne de taraftar, bu işin hesabını soruyor... Sonra da herkeste hüzün, herkeste gözyaşı, herkeste başkalarının takımına gıpta ile bakış... Medyaya "savaş" açarak başarısızlıklar örtülemez... Önce, 80.5 milyon doların hesabı verilmeli... Önce, 5.5 yılda 8 teknik direktörün poposuna vurulan tekmelerin hesabı verilmeli... Önce, bu geçen zamanda yapılan 70'e yakın transferin verimlilik hesabı verilmeli... Önce, tesislerde bu takımın gurur abidesi bir kaleciye dayak atan amigoların kimden destek gördüğünün hesabı verilmeli... Önce, kulübü amaçları doğrultusunda kullanan bu dayakçı amigoların ayağına, Ortega'nın ziyarete götürülüşünün hesabı verilmeli... Önce, Panathinaikos maçında, tribünde açılan saçma sapan bir pankart yüzünden, avucumuzdan uçup giden 2008 Avrupa Şampiyonası Finalleri organizasyonunun yapılamayışının hesabı verilmeli... Önce, sonradan doğru olduğu çıkan bir haber yazdı diye, Samsun'daki otel odasında bağırılan bir spor yazarının maruz kaldığı hakaretlerin hesabı verilmeli... Önce, başkanın kravatsız resmini çekti diye azarlanan ve "Bunu gazetede bir yayınla da göreyim bakayım" diye hakarete uğrayan foto muhabirinin hesabı verilmeli... Önce, haber ambargosu konup, tesislere girme yasağına uğratılan gazetecilerin hesabı verilmeli... Daha bitmedi... Televizyon ekranlarında, üstelik milyonların gözü önünde "Beni ölümle tehdit etti" diye bir teknik direktör ve bir okul sahibinin feryatlarının hesabı verilmeli... "Biz kovmadan gidemez" denilen başta Ortega olmak üzere, F.Bahçe'yi milyon dolar zarara uğratmanın hesabı verilmeli. İş bu kadar basit değil... Medya suçlamakla, eski başkanları töhmet altında bırakmakla, grup liderlerini küçük düşürmekle başarısızlıklar sıvanamaz... Sadece Aziz Yıldırım suçlu değil ki... Tesis başarısı ile örtülen sportif başarıya sessiz kalan, işin ciddiyetini anlayamayan eyy F.Bahçe taraftarı... Sizler de suçlusunuz... "Amigoların Cumhuriyeti" haline gelmiş tribünlerde, onların her istediklerine "Evet" dediğiniz için suçlusunuz... Eyy Şadan Kalkavan, Selim Soydan... Zamanında bu yönetime destek verdiğiniz için, sizler de baş suçlusunuz... Ve ne zaman, kimden yana olacağı belli olmayan grupçulardan Aziz Yılmaz... Suçlular kervanında siz de varsınız... Nerede nasıl susulacağını, nerede nasıl konuşulacağını bilmeyenler, sizler de suçlusunuz... Başkanlarının her demecinin üzerine, adeta benzin döker gibi, ortalığı yangın yerine döndüren eyy yöneticiler sizler de suçlusunuz... F.Bahçe gibi Türkiye'nin en büyük kulübünün hep sevimsiz yanını gösteren kim varsa onlardır esas suçlu... Dünya "Savaşa karşı hayır" kampanyaları ile milyonları sokaklara dökerken, biz niye basına, eski yönetimlere, grupçulara "savaş" açan yönetimlere alkış tutalım... Çare yok değil ki... Aslında çare, bir tek ölüme yok! Madem ki göreve talip oldunuz, devam etmek istiyorsunuz, o halde "Ata binen nalını, mıhını aramaz..."