Ne kadar kolay insanları kandırmak... İki kaşık özel yoğurtla, vücuttaki kalsiyum eksikliğinin giderilmesi... Üzerine ketçap döküldükten sonra, bir de sıcak ütü bastırılan lekenin, bir çırpıda mucizevi leke çıkartıcı ile temizlenmesi... İki titreşimli bel kayışı ile verilen kilolar sayesinde "tığ" gibi bir vücuda sahip olunması... Bir haftalık fırçalama ile, sapsarı dişlerin bembeyaza dönüşmesi... Hep insanların beynini yıkayan ve etkili-yetkili kişi ve kuruluşların en ufak bir denetiminden geçmeyen reklam kampanyaları ile nasıl "mutlu insan" yapılıyoruz bir çırpıda... *** 4 büyüklerin sezon öncesi dinlediğimiz "Şampiyonluk ve Avrupa'da başarı" ninnilerinin kaçı doğru çıkıyor sonunda... Hadi bu sene F.Bahçe ve G.Saray'ın şimdilik iyi giden başarı grafikleri dışında; hep sarı-kırmızılı takımın 2000 yılındaki UEFA Şampiyonluğu ile uyutulmadık mı? Bir daha gelir mi, gelmez mi bilinmez bir kupanın şerefi ile yaşamadık mı bu güne kadar? Yollara heykellerini dikmedik mi o kupanın? Caddelere ismini vermedik mi? Her ne kadar Şenol Güneşli Milli Takım'ın dünya 3.'lüğünü "es" geçsek de, G.Saray'ın o müthiş başarısı hep sporumuzun başında "Demokles'in Kılıcı" gibi durmadı mı? Şimdi o kılıcın altından sıyrılıp, UEFA Kupası'nın havasını söndürecek daha büyük başarılara imza atmak, yapılan çalışmaların meyvelerini toplamak için uğraş veriyoruz... Başarının yakalanması için uzun vadeli bir programın gerektiğine inanmayanların, geçici bütçeler gibi, geçici kadrolarla nasıl mutluluk getirebileceklerini düşünebiliriz? Bu kadar basit mi işler? *** Kaybedilen puanlar sonrası, bir suçlu veya sebep arama yanlışlığında batağa saplananların, aslında, işi baştan sıkı tutmadıkları bir programsızlığın asıl sebepleri olduğu unutulmamalıdır... Transfer mevsiminde, önce olmadık isimler üzerinde, basını da kullanarak bir rotasyon çalışması yapan, sonra taraftarın günlerce eğleneceği bir dedikodu çarkını onlara döndürten, sonunda olmayan bir teşebbüsün ardından, "Biz böyle bir transferle ilgilenmedik" mazeretine sığınanlar, aslında; takımlarının başarısını engelleyen yöneticilerdir... Bütçelerini hiçe sayarak, boyundan büyük elbise giymeye çalışanların, aracı kurumlara ve bazı mafya kuruluşlarına kaptırdıkları paralar, sonunda başarı olarak geri gelmeyince bile, hatalarını anlamamaları, bizim ülkede olur sadece... İhtiyaca ve gereksinime göre değil, sadece ses getirecek, taraftar önünde sevimli kılınacak işlere kalkışan ve transfer yapanların, yöneticilik kültürlerinden uzak kalmaları sonucu, takımlara yansıyan olumsuzluklarına şahit olmuyor muyuz? İş olsun, torba dolsun... "Biz üstümüze düşeni yaptık ama uyumsuzluk sonucu bir faydasını göremedik" mazeretlerinin arkasına sığınanlar bile, bu gün hâlâ hatırı sayılır yöneticilerdir... *** Beşiktaş'ın son İstanbul Büyükşehirspor lig maçında, sahada oynayanlarına değil, kulübede oturanlara gözümüz gitti... Higuain, Diatta, Ricardinho ve Nobre... Bunlar yabancı ve o anda yedek... Sınırlamanın kalkması için yırtınan zihniyetlerin, unuttukları bir ayıp aslında o kulübe... 4 yabancıyı yedek bırakıp, sonra da puan kaybetmenin hesabını verecek bir babayiğidin çıkacağını umarken, karşımıza, bir sonraki derbiyi erteletmeye çalışan yönetici tiplemesi çıkıyor... Öncelikle, yapılan yanlış transferler ve onları kullanamamanın sancısını bilmeden, gündemi başka platformlara çekmeye çalışmak, yönetici başarısı değil, zafiyetidir... Türkiye'de öyle veya böyle, bir takım şampiyon olacak sonunda... Bu, şartların oraya getirdiği bir başarıdır... Bilek gücüne, hakem düdüklerinin, federasyon kararlarının etki yaptığı ve iteklediği bir mutluluktur... Önemli olan "zafer" olduğu için, tüm olumsuzlukların görmezliğe gelindiği, bir çalışmadır bu... *** Thomas Edison'un 6000 denemeden sonra başaramadığı ampul keşfinden, etrafının vazgeçirmek istemesine verdiği cevaba bakalım önce: "6000 bin kez yanlış yaptım... Şimdi 6001.'sini deneyeceğim... Çünkü artık 6000 tecrübem var... Ve bir daha o hataları yapmayacağım" Ama bir de bize bakın... Binlerce defa hata yapanlar, en ufak bir ders almadan yenilerini yapmaya devam ediyor... Kandırmacaya devam... Nasıl olsa karşısında RTÜK yok, federasyon yok, hesap soran yok... Yolu yarılamadan, başarıyı yakalayacaklarını sananların elinde oyuncak olan futbolumuzun, Avrupa'da kariyer sahibi olmasını beklemek, yanlışlıkların en büyüğü değil midir? Ne ektin ki, neyi biçeceksin arkadaş? "Başkasını ve kendini bilirsen, sen 100 kere savaşsan da, tehlikeye düşmezsin... Başkasını bilmeyip, kendini bilirsen, bir kazanır, bir kaybedersin... Ne kendini, ne de başkasını bilmezsen, girdiğin her savaşta, tehlikedesin demektir..." Anlayana sivri sinek saz; anlamayana, davul zurna az...