Bu ülkenin Başkanı'nı havalara sıçratacak kaç olay vardır Türkiye'de? O Başbakan ki; yüzde 47 ile tek başına iktidar olduğu anda bile bu kadar sevinmemişti... Bugün seçim olsa, oy oranını yüzde 75'e çıkarsa, yine O'nu, böylesine havalara uçarken göremezsiniz... O hiç, böylesine, önüne gelene sarılmamıştı... Böylesine, gözleri buğulu buğulu bakmamıştı... Ve böylesine ayağının uğurlu geldiği bir mutluluk yaşamamıştı... *** İşte bu manzaranın çerçevesinin sol alt köşesinde gözümüze çarpan bir mutsuzluk ise bizimle aynı duyguları paylaşmayan birisinin üzüntüsüydü... O insan UEFA'nın tepesindeki adam Platini'ydi... Adam Hırvatları elediğimiz maçın sonrasında, başını iki yana sallayıp "Allah kahretsin" dercesine mutsuzdu... Türkiye'nin yarı finalist olmasını hazmedemeyen umutsuz bir bakışla, Başbakan Erdoğan'ın havalara zıplayışına sinir olmuş, adeta köpürmüş gibiydi... Fransızların klasik "Türk düşmanlığının" sanki Viyana'da Ernst Happel Stadı'ndaki son versiyonuydu o bakışlar... HHH "Türk'ün, Türk'ten başka dostu yoktur" diye yıllardır boşuna isyan etmedik... AB kapısında sürünmemizin asıl nedeni, yerine getirilmesi gereken kriterlerin noksanlığı değil, kaşımızı gözümüzü beğenmeyenlerin tipik egoları olmuştur hep... İkinci sınıf muameleleri hiç hak etmesek de, karşımıza türlü bahanelerle çıkanların, bitmek tükenmek bilmeyen "istek listesi" karşısında "olmazsa olmaz" deme günlerimiz de; bu gidişle, pek uzak olmasa gerek... UEFA Başkanı Platini, o anda nezaketten ayağa kalkıp, 70 milyonluk bir ülkenin Başbakan'ının elini, yalandan da olsa bir gülümseme ile sıkabilseydi, ne kendisinden bir zerre eksilir, ne de bizim gözümüzde küçülürdü... HHH Milli Takımımız ile medya ilişkilerinin kopma noktasına gelmesindeki üzüntümüz her ne kadar büyük sıkıntı verici boyutlarda olsa da, o bizim iç sorunumuz olmaktan öteye gidemez... Biz bunu, kendi aramızda nasıl olsa çözeriz, bir şekilde hallederiz... Çünkü ne birbirimizden nefret etmişliğimiz var, ne de asla düzelmeyecek bir yamukluk yapmışız birbirimize... O "sevimsiz diyaloglar" sadece aynı dili konuşsak da, ifade yanlışlıklarının getirdiği bir parazitliktir... Üzerine ya sünger çekeriz, ya da haşarat ilacı sıkar, alerjik kaşıntılardan kurtuluruz bir yerde... *** Ama o Platini'nin bakışı yok mu? O andaki "sancısı" şüphesiz, sadece kendi ifadesi değildi... O bakış, bizi hazmedemeyenlerin, kin ve nefretle karıştırıp, mayaladıkları ortak hamurdu sanki... Türk'ün, dünya platformlarında bırakın baş aktör, figüran bile olmasını istemeyenler; ister istemez, Platini gibi karşımıza çıvıveriyor bazen işte böyle... Tarafsız olması gerektiği anda bile, kızgınlığını ve mutsuzluğunu Türkler için yüzlerine gözlerine bulaştıranlar, spor arenalarında olduğu müddetçe, bizim başarılarımız, tabii ki, şans, tesadüf ve mucizelerin eseri olarak lanse edilecektir... Bu enstantaneden çıkarılacak bir dersimiz var... Bütün bunlar gösteriyor ki; iç çekişmelerle, sporumuza taktığımız çelmeleri "Yedi Düvele" malzeme olarak takdim etmeyelim, koz olarak vermeyelim... Manzaralar gösteriyor ki: biz birbirimize, iyi günde de, kötü günde de, her zaman muhtacız... Bir büyük görev, Fatih Terim ve bizi bekliyor şimdi... "Hesap sormaları" ve "Hesap vermeleri" sona erdirmek, boynumuzun borcu olmalı... Düşmanlarımızı, ancak o zaman çatlatırız...