Postal değil yumruk sesi!

A -
A +

Tuhaf milletiz ya... Bu yüzden "tuhaf" değerlendirmelerimiz var... Kapkaç yapan 11 yaşındaki çocuğa, önce pataklamak için el kaldırırız, sonra da daha hakim önüne çıkmadan "yaşı küçük" diye el sallarız... Belediye otobüsünde yaşlı bayanı görüp, aklımızdan önce yer vermeyi, sonra da "Bana dert mi?" demeyi tercih ederiz... Vergimizi zamanında ödemez kaytarır, köşeye sıkıştırıldığımızda, uzun kuyruklarda "günah" çıkarırız... Tuhafız, tuhaf olduğumuz için de bu tuhaflık, yaşantımızın içinde, hiç yakamızı bırakmaz bizim... F.Bahçe, Kayserispor'un kalesini 7 golle doldurdu da ne oldu? "O 7'nin ikisini Zaragoza'ya saklasaydı ya..." deyip bu takımı sanki lig sonuncusu gibi görmedik mi daha yakın zamanda? Akçaabat Sebat'ı "hafif hasarla yolcu etti" diye o F.Bahçe'yi beğendik mi sanki ? Tercihlerin, ne zaman, ne ölçüde yapıldığını, değerlendirme notumuzun kıtlığı yüzünden "sıfırcı hocalardan" bir farkımızın kalmadığını yıllar geçse de öğrenemeyeceğiz... Taktiksel hatalara girip, her birimizin birer teknik direktör olduğu bu ülkede, iyi ile güzeli ayırt edememenin hastalığı; bakkaldan hem pirinç, hem de bulgur alıp, ikisini de, aynı torbaya koymasını isteme saçmalığımız gibi, tutarsız düşünceler içinde olmamız, bizim "tuhaf millet" olma dürtümüzün bir belirtisidir... Son Sakaryaspor karşılaşmasında, İnönü Stadı yine bir utancı yaşadı... Daha önceki kan dökülmeler; bir minik çocuğun, büyük bir hevesle babasının elinden tutup geldiği maçın hemen başında çıkan olaylar yüzünden "Baba beni eve götür" feryadı zihinlerdeyken, hâlâ daha bir uslanmamışlığın gayri ciddiliği sürüp gidiyor bu stadda... Küfürün bu kadar rahat, bu kadar aşağılayıcısının kol gezdiği bu tarihi mekân, ne yazık ki, ailelerin kaçtığı bir ortam oldu artık... Evinde binbir zahmetle verdiği terbiye kurallarının, İnönü'de bir anda altüst olduğunu gören ebeveynler, artık bu stadın çevresinde bile gezmek istemiyor... "Burası İnönü... Buradan çıkış yok" diye bağırmaları boş verin... Bu stadda şimdi; "küfürle kalaylanmayan" o koronun elemanı olmayan, sporsever (!) yok artık... O İnönü'de, ipin ucu kaçtı, ahlâksızlığın boyutları taştı... Beşiktaş yönetiminin bir tuhaf savunması var son günlerde.... "Bakınız, en düşük notu alan hakemler, hep bizim maçlarımızda" diye kasıp kavuruyorlar ortalığı... İyi güzel de, son Vedat Yüksel örneğinde olduğu gibi, bir hakem ev sahibinin lehine çaldığı haksız düdükler yüzünden de düşük not alıyor İnönü'de... Daha maçın başında yanlış bir faul veya taç atışı yüzünden, ölmüş anası, karısı ve çocuklarına küfür yiyen hakemin, maçla ilgisini bitiren tribünler, sonra da bu hocalardan başarılı yönetim bekliyor... Önce anasını belle... Sonra da federasyondan iste kelle... Sokakta "yan baktı" diye, kasaturasını çekip, adam boğazlamaya kalkan bir topluluk, hem de en ağzı açılmadık cinsinden, bir ağızdan küfür ediyorsa; böylesine tuhaf anlayış içinde, şikayet etmeye ve o tribünleri korumaya kimsenin hakkı yoktur... Bu sezon Beşiktaş'ın, 15 kez disipline gidip, 14'ünde ceza alması, 3 maç seyircisiz oynaması, 98 milyar ceza ödemesi bir tesadüf değildir... Tribünlerdeki iğrenç küfürleri susturamamanın bedelini takım niye ödüyor? "5 milyar veririm, küfürle işi bitiririm" anlayışı, Beşiktaş gibi bir kulübe yakışmıyor... Sabıka dosyasının kabarıklığı ile övünmek (!) zorunda bırakılan Beşiktaş'ın, insan kaçırtan tribünlerini "talim ve terbiye" etmesi her geçen gün gecikiyor... Küfür edene prim verildiği müddetçe de, İnönü'de adam gibi maç izleme ve sporun keyfine erişme, hayaldir bundan böyle... Üç kuruşluk menfaat için, kimse, kimsenin önünde "virgül" gibi eğilmemelidir... Radikal kararlar ve temiz tribünler için, kulağımız hep, masaya vurulacak yumrukların sesini bekliyor...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.