Kevgire çevirdiğiniz bir yasanın "İşte tam istediğimiz kıvama geldi" diye mutluluk vermesinden memnun musunuz? Şike ve teşvikten kalan birazcık da olsun korkuyu bertaraf ettiğiniz için içiniz rahat mı? "Yaptığımız yanımıza kâr kalsın" anlayışının tam yok olduğu bir dönemde "Bu yasa ile kimseden korkumuz yok" demek, içinizi ferahlattı mı? Gelecek nesillere, temiz birer yöneticilik, teknik adamlık, futbolculuk sayfası bırakabildiniz mi? "Gördünüz işte, hiç kimse bir şey ispat edemedi; demek ki boşu boşuna adımız kötüye çıktı" diye düşünebiliyor musunuz? Milyonlarca taraftarın futboldan soğutulduğunu hiç düşündünüz mü? Tribünlerin bu kadar boş kalması, forma satışları, diğer yan gelirlerinizin dumura uğraması size "Boş ver" mi dedirtiyor hâlâ? Siyasileri ikna etmeniz, ortak imza attırarak, onları arkanıza aldığınız anlamını mı taşıyor? Canları çektiği için baklava çalan çocukların hapishanede gençliklerini tüketmesi "şike ve teşvikten çok daha büyük suç işlemişler" anlamını mı veriyor size? "Bir yasadan korkulmuyorsa, onun caydırıcılık vasfı yoksa" vur patlasın, çal oynasın devri mi başlayacak yeniden? 1,2,3 değil 4. defa delinen o yasa "Nihayet kıvamına getirdik" gücünü mü veriyor şimdi? O zaman, buyurun gelin aramıza... Alt tarafı savcılar boşuna uğraştı; sevdikleriniz boşuna üzüldü; size duyulan aşklar takımların bile üstünde tutuldu deriz... Yollarınıza gül dökmeye hazır o insanlar "Şükür kavuşturana" demek için kollarını açtı. Futbolumuzun musalla taşına konacak hale gelmesi hiç birimizin umurunda değilse yine ve de rahatsız etmiyorsa; "Aramıza hoş geldiniz beyler... Şeref verdiniz!" Şansal'a teklif Türk futbolunun "marka değerini" kurtarma adına, önce Erman Toroğlu'nu bünyesinden uzaklaştıran, maç anlatan spikerlerine "Aman futbolun çirkinliklerini anlatmayın" diyen; Musa Çözen'e boş tribünleri ekrana getirmeme tembihinde bulunan Şansal Büyüka'ya bir teklif de bizden... Madem ki futbolun güzelliklerinden bahsediyoruz, madem ki, vatandaşı, statlara, ekran başına toplamaya çalışıyoruz, o zaman bazı defoları deşifre etme zamanıdır... Nedir o? Karşılaşmalarda, hakemi ve tribünleri aldatma adına sahtekârlıklara imza atanları afişe edin bakalım bir programda... Mesela "İşte haftanın ayıpları" gibisinden bir isim de koyun... Bu programda, saha içinde yanlış yapmalarına rağmen "Ay, of, bittim" gibisinden yalandan ağlayanları, penaltı için kendini atanları; rakibin tekmesi gelmediği halde, hastanelik olma durumuna gelenleri ve rakibin emeğini çalanları her hafta getirin bakalım ekranlara... Türk futbolunu kirlilikten, Marcus Merk ve Mustafa Denizli'nin suya sabuna dokunmayan yorumlarından daha fazla korur musunuz bakalım? Denemesi bedava Şansal... Alex ayarı! Sivas maçında kırmızı kart gören Elmander, kendisine aynen "Alex ayarı" çekilir mi; onu bekliyor... Hani Alex, Karabük karşılaşmasında rakibe attığı dirseğin kazaen olduğunu söyleyip bir maçla kurtulmuştu ya; işte Elmander de "Ben de kazaen Hayrettin'in aşil tendonuna bastım" derse, F.Bahçe karşılaşmasında takımdaki yerini alır. Zaten PFDK da böyle bir ayar yapmak zorunda hissedecektir kendisini... "Güle güle" demek kolay değil... Gelişine kızdık, duruşuna kızdık, yaptıklarına kızdık... "Beşiktaş gibi takıma emanetçi hoca olur mu" diye yangın yaptık... "Çete'nin esiri oldu" diyerek "Guti'nin harcanmasına bahane aradı ve buldu" gibi iğrenç suçlamalarda bulunduk... O kadar mütevazi birisiydi ki, cezaevindeki Tayfur Havutçu'yu ziyaret edip "Hocam, çıkmanı dört gözle bekliyorum, görevi devretmeye can atıyorum" diyerek, tutuklu teknik direktöre moral verdi... Ama bugün geldiği noktada, böyle düşünenleri "mosmor" etti o Portekizli... Trabzonspor'un İnter karşılaşmasını bizzat gidip inceleyen ve Beşiktaş'ı Avni Aker Stadı'ndan başı dik çıkaran o adamdan yani Carvalhal'den; darılmaca, gücenmece yok; özür dileme zamanıdır... Üstelik şimdi Tayfur Havutçu'nun çıkmasını çok isteyenler, Carvalhal'ın da gitmesine asla razı olmayacaklardır... Çünkü artık ona "Güle güle" demek çok zor...