Rahatın battığı takım

A -
A +

Futbol, gol, puan... Üçü bir arada, sezona müthiş başlayan Trabzonspor, 4 maçta "sıfır"puanlı Manisaspor'a, hem de kendi sahasında 3 golle, üç puan bıraktı... Sürpriz buna derler... Ama bu sürprize çanak tutanlar da koca koca adamlardı aslında... Peki ne oluyor Trabzonspor Yönetimine? İyi giden bir arabanın tekerine çomak sokmak niye? Yönetimin ağır toplarından Hayrettin Hacısalihoğlu'nun istifasının arkasından gelen artçı 5 istifa daha, Trabzonspor'da rahatsızlığı arttıran virüs gibiydi adeta... Ve Manisaspor, bu fırsatı kaçırmayan takımdı... Şimdi kimse, Şenol Güneş de dahil, sakın "İstifaların bu yenilgi ile alakası yok" gibisinden hikaye anlatmasın... Bal gibi var... Çünkü futbolcular, bir belirsizliğin içine girdi... Motivasyonları bozuldu... Hacısalihoğlu'nun yakını Şenol Güneş'in de ayrılacağı konuşulmaya başlandı... Peki değer miydi bu inatlaşmalar? Bu sene şampiyonluğa oynayan bir takımı frenlemek yazık değil mi? Rahat bu kadar mı batar adama? Arkasında, boşuna duranlar Neymiş efendim, yerli hocalara yeterince sabır ve tolerans gösterilmiyormuş... Geçiniz... Şu F.Bahçe'yi, 4 sene başında kaldığı, iki defa şampiyon, iki defa da son maçlarda kılpayı şampiyonluk kaçıran seviyede tutmuş Daum, bu takımdan iki defa kovulmadı mı? Demek ki, F.Bahçe Zicove Daum'a yeterince tolerans göstermemiş ama şimdi Aykut Kocaman'a sabır ediyor öyle mi? Görünen köy karşımızda duruyor ama o köyü görmeyenler, ne yazık ki F.Bahçe'yi yönetenler... Tren kaçıyor, atı alan Üsküdar'a geçiyor, belli ki bu gidişle F.Bahçetur yiyecek ama hâlâ daha "Kocaman'ın arkasındayız"teraneleri... Görünen o ki, sarı-lacivertli taraftar da bu anlayıştaki yönetimin arkasında durmayacaktır... Çünkü onların daha fazla sabırları kalmadı... Kocaman'ın, küçüldüğünün farkında olmayanların da kredileri tükeniyor artık... Fal da değil, görünürde ayrılık çıktı, telvesi kurudu fincanların... UEFA Şampiyonu mu oldunuz? İki haftadır çekirge misali sıçrayan G.Saray, 5. haftada, rezil bir futbol oynamasına rağmen, ligin yeni takımı Bucaspor'u da, bir tesadüfi golle yenerken, sanki UEFA Şampiyonluğunu tekrar kazanmışçasına sevindi... Hem de 700 gündür gol atamayan Ayhan'ın vuruşuyla... O Ayhan, gol sonrası Rijkaard'a koşup, bir baba-evlat hasreti içerisinde görüntü verirken, hiç de hak etmedikleri galibiyeti değil, sanki beceriksizliklerini kutluyordu... "Çekip koparmak"diye buna denirdi işte... Biraz saygı lütfen Birkaç gün önce, Türk futbolu bir değerini kaybetti... "Pırpır Halim'i..." Başka bir anlatımla, Merkez Hakem Komitesi eski başkanı; Futbol Federasyonu eski başkanı Halim Çorbalı'yı kaybettik... Futbolumuza büyük hizmetleri dokunan Çorbalı'yı sıradan bir insan gibi uğurlarken, neden futbol federasyonunun akılda kalacak bir tören eşliğinde Halim Çorbalı'yı ciddiye almadığını gördük... Zamanında bir şişe kolanın bile hesabının sorulduğu dönemlerde, o zorluklarda, futbola hizmet için varını yoğunu ortaya koyanların, ayrılıkları böyle sessiz sedasız olmamalıydı... Günümüzde bir uçak dolusu insanı, eşleri ile Amerika'ya götüren, bolluk içindeki federasyonun, Halim Çorbalı'ya, en azından cenazesinde 6 ay federasyon başkanlığı yapıp, unutulmazlar arasına giren Hasan Doğan kadar saygı göstermesini isterdik... Cenaze törenleri bile adamına göre olduktan sonra, siz gerisini düşünün artık... İşte seyirci bu! Poyraz dalgaları yemiş gemi gibi sallanan ve Manisaspor'u ilk üç puanla tanıştıran Trabzonspor, bir övgüyü hak etti sapına kadar... Avni Aker Stadı'nı dolduran, genç kızlar, çocuklar, aileler, en ateşli taraftarlar, Türkiye'ye bir ders verdi... Maç bitimi Manisaporlu futbolcuları alkışladılar yürekten... Kendi takımlarına da hiç kızmadılar... Ne mutlu Trabzonspor'a... Yenilginin verdiği utançtan dolayı öne düşen başlarını, tribünlerin alkışları ve centilmenliği ile dimdik tuttular... Darısı diğer taraftarların başına... Aynı görüntü Basketbol Milli Takımımızın Sırbistan ile oynadığı yarı final maçında, saha kenarındaki şöhretlerin bolluğu dikkatimizi çekti... Sanatçılar, futbolcular, birer amigo gibi coşturdular basketçilerimizi... Ama bir çift vardı ki, görüntüleri, sadece amigoluk değil, biraz da gündemde kalma adınaydı... Kimdi bunlar? Arda Turan ve sevgilisi Sinem Kobal... İnsan tabii ki sever, aşık olabilir... Eyvallah... Ama Türkiye'nin kalbinin attığı bir mekânda, başını omzuna koymuş sevgilisiyle, ekranlara ve objektiflere yakalanmak, sadece gündemde kalmanın bir başka senaryosuydu... Sinema kapatmak, entel giyinmek, pahalı otomobilleriyle hava atmak artık bu çiftin hobisi olmuş... Yer, zaman onlar için önemli değil... Başkalarının bakışları ise, hiç önemli değil... Sahada, analarından emdikleri süt, Sırbistan gibi çok güçlü bir takım yüzünden burunlarından gelen millilerimizin mücadelesinin içine, bu görüntü ile limon sıkmak, Arda'nın da Sinem'in de haddinde olmamalıdır... İki gün sonra bu defa Ali Sami Yen tribünleri... Sakat Arda, sevgilisi ile maçı izliyor... Ama arada bir ayağa kalkıp, Sinem'in alnına bir öpücük konduruyor... Kameralar, gözler üzerlerinde iken... Yani gündemde kalma adına... Başka bir gün bir gece alışverişinde, daha bu yaşıma geldim, kimsede görmediğim, bayrak kırmızısı pantolonu ile yine Arda ve yanında Sinem... Aykırılığın yeni adresi Arda'nın en son aykırılığı bu... Oysa her şeyin, hatta sevginin ve aşkın da bir yeri vardır... O yer de, 18 bin kişilik Sinan Erdem Salonu ile 25 bin kişilik Ali Sami Yen Stadı ve en kalabalık bir alışveriş merkezi değildir asla...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.