Saatli bomba!

Amerika, Türkiye'yi geçmişten bu yana dost olarak değil, hep tost olarak kullanmıştır... Ne zaman uçakları için inip kalkacak bir yer arasa, aklına hep Türkiye gelir... "İncirlik'i, Malatya'yı, Diyarbakır'ı bana tahsis et!" Ne zaman ki canı sıkılıp, elindeki mermileri patlatacak yer arasa, yine aklına hep biz geliriz... "Haydi beraber savaşa!" Ufak tefek nazlanmalar yapıp, dayılandığımızda da, karşımıza anında bir başka huzursuzluğu çıkartır... Birilerine destek, bize köstek olur... Bir on yıl daha toparla bakalım kendini toparlayabilirsen...  F.Bahçe ve G.Saray'ın da, sözde kalan dostluklarının artık çizgisi değişti... Kimse bize bu dostluğun ebedi, ezeli olduğundan bahsetmesin... Bu dostluğun üzerine limon sıkılmış, sirke dökülmüş, ekşimik serpilmiştir... Yemek için mide gerekir... Aklı başında insanı tribünden kaçıran, futbol zevkini körelten hep bu iki takımın arasındaki küfürdür, kavgadır, pis çekişmedir... Hakemleri kurbanlık koyun gibi seçip "Asın, kesin, biçin" gibi emir veren MHK, bir avuç insanın, Türk futbolunun üzerinde karabasan gibi duran düşmanlığı yok edeceğine inanmışsa, vay halimize... İki anons, arkasından bir üçüncüsü, al sana bir maç seyircisiz müsabaka... Ve ondan sonra tüm yönetim Tahkim Kurulu'nun kapısında... Hem de peşlerine medyadaki "kalemşörlerini" de takarak...  Aslında, bu memlekette 25 sene hapis yemiş insanlar, idamlıklar bir saçma af müessesesi ile yine aramıza döndürüldükten sonra, Tahkim Kurulu'na bir maç için "baskı uygulanması" çok görülmesin... Bu bizim futbol dünyamızın saçmalıklarla dolu olduğunun açık ifadesidir... Türkiye'de ceza alan hangi yönetici, cezasını Şeref Tribünü'nde çekmedi bu güne kadar?.. Şenol Güneş, kampa gelmeyen İlhan'ı rapor etti de ne oldu? Malûm bir grup "Jurnalci Güneş" diye ayağa kalkmadı mı? Rapor sonucu ortaya kocaman bir "Hiç " çıkmadı mı? Ve sonunda, 8 dakikalık futboluyla İlhan tekrar ay-yıldızlı kadroya çağırılmadı mı? Bu tabloda ayıplanacak, garipsenecek, gücenecek bir durum yok ki... Düzen, işini kitaba uyduranların düzeni... Düzen, güçlünün, kaba kuvvetin hegemonyasını sürdürdüğü düzen...  Stadlara girerken bozuk para, çakmak, hatta metal kalem aramasından geçenler, tribünlerde meşaleleri nasıl yakıyor? Tonlarca ağırlıktaki konfetiler nasıl sokuluyor? Yasaların boşluğundan değil, yönetimin eyyamcılığından kaynaklanıyor bütün bu çirkinlikler... Bunların parasını veren yöneticiler, atılmasına, yakılmasına çakmak yakan, çanak tutanlar, tribün çeteleri oluşturulmasına sıcak bakanlar hep yönetici... Amigoları zenginler sınıfına sokmak için, avanta bilet temin edip, bunları karaborsa satmalarına izin verenler de yönetici... Sahalarının kapanmasını bile göze alıp, söz geçiremedikleri, hâttâ esiri oldukları amigoların altlarına son model arabaları çektiren, en kral, en marka kıyafetleri giydirenler, hep bu yöneticiler değil mi? Saltanatları süresince "En büyük başkan bizim başkan" diye duyacakları iki güzel söz için tüm yularları, tribündeki azılı gruplara kaptıranlar, bizim yöneticilerimiz değil mi?  Esas endişemiz, neredeyse, yüzyıldır süre gelen düşmanlığı, zor da olsa sevgiye dönüştürdüğümüz Yunanistan ile ilişkilerimizin, bir maç yüzünden tekrar başlangıç noktasına gelmesinde... Bunun için hükümetin devreye girmesi zorunludur... Panathinaikos ile F.Bahçe'nin oynayacağı maç tarihi bir anlam da taşıyor... Bu maç için Yunanistan'a gidecek taraftarın iyi bir süzgeçten geçirilmesi gerekli... Sabıkalı, adı kışkırtıcıya çıkmış olanların ayıklanacağı bir kafile, titizlikle seçilmeli... Dua edelim "Saatli bomba" elimizde patlamasın. Bu tabloda da, sokak ortasında gazeteci pataklayıp, sonra da ona "Eline sağlık" dercesine "Üstün Hizmet Madalyası" sunmak gibi bir yanlışlığın içinde olursak, vay halimize... Olabilecek çirkinlikleri, zirvelere tırmandırmadan gelin önce içimizdeki çürükleri temizleyelim... Temizleyelim ki, kimse bize "barbar" olduğumuzu hatırlatmasın...