Gerçekten şaşırıyorum... Aşkın nefrete bu kadar çabuk dönmesi pek görülen bir olay değil... Dün, delicesine seveceksiniz birini; onu görmek, sesini duymak için her türlü çılgınlığı yapacaksınız; bugün de, yolda bile karşılaşmamak için başınızı çevireceksiniz... Peki, nerede o mutlu günlerin anıları? Nerede el ele, kol kola aşk şarkılarının söylendiği dakikalar? Uçtu değil mi; akla bile gelmiyor değil mi? "Sevgilimi kaybettim, hükümsüzdür." Öyle mi? Şimdi "Alex kimmiş ki; onunla 5 yılda bir şampiyonluk gördük" diyerek, 8 yıldaki 3 şampiyonluğu küçümseyen bir zihniyet, aklı sıra Türkiye'ye gelmiş, en yetenekli, en faydalı futbolcuyu "Tu kaka" etmeye çalışmıyor mu? Golcü olmayıp 2 gol krallığı, ligde 136 gol, yüzlerce asist yapmış birisi, F.Bahçe'nin onsuz elde ettiği 2 galibiyetle yerden yere vurulmaya başlandı. "Gördünüz mü bak; Alex'siz nasıl da kazanıyor F.Bahçe." İyi güzel de Alex'li kazanılan yüzlerce maç ne oldu peki? Hepsini zor, ya da tesadüfen mi kazandı sarı-lacivertliler? Hani o hep iddia edilip "koşmayan" yakıştırması yapılan Alex'in, 8 sene F.Bahçe'ye "pranga" vurduğunu iddia edenlerin vicdanları hiç mi sızlamıyor; bu kadar mı "dönek" oluyor insan? BİZ ALEX AİLESİNİ ÇOK SEVDİK Eşi Daianne'nın vücuduna yaptırdığı Türk bayrağı; kızları Antonia ve Maria'nın İstiklal Marşımızı söylemeleri; Alex'in "8 yıldan beri buradasın, neden Türkçe konuşmuyorsun?" sorusuna verdiği, "Ben Türkçe konuşursam tercüman Samet işsiz kalır" cevabının altında yatan incelik, bize Brezilyalı aileyi sevdiren sebeplerden bir kaçı olmuştu... Ama şimdi o Alex'in gitmesini dört gözle bekleyen birkaç kişinin, Yoğurtçu Parkı'ndaki heykelini kaldırma çalışmaları da başlamış durumda... Yakında görürüz yok olduğunu... F.Bahçe Saraçoğlu Stadı'ndan posterleri, zafer fotoğrafları; Fenerium'lardan formaları, atkıları toplatılan; FBTV'de klipleri yasaklanan Alex, bir kaprisin, bir kıskançlığın idam sehpasına çıkardığı Brezilyalıdır artık... Dün iki saatten fazla, tüm içtenliği ile konuştuğuna şahit olduğumuz, basın toplantısından çıkardığımız da zaten bu... Yani Alex'i Kocaman'ın kıskançlığı bitirmiş... Önüne konan "Alacağım yoktur" belgesini imzalamamak bitirmiş Alex'i... Düşünebiliyor musunuz? Futbolcunuza, alacağı olduğu halde "Borcum yoktur" diye bir kâğıt imzalatmaya çalışıyorsunuz... BU KISKANÇLIK YA DOĞRUYSA? İşin aslını Alex'in bir ders verir gibi, saatler süren toplantısında öğrendiğimiz "Aykut bana geldiği gün kafayı takmıştı" sözleri, son günlerde konuşulan kaptanın "140" gole yaklaşmasındaki endişenin, sanki doğruluğunu ortaya koyuyor... F.Bahçe gibi bir büyük kulüpte basit hesaplar... Gole sevinmeyen bir teknik adam... (Bunun biz de farkındayız.) Soyunma odasında olanları açıklamayacak kadar klas bir kaptan... Onun küçük bir hatasını bekleyip, ipini çekmeye hazırlanan bir yönetici... Bunları duyunca Alex gibi, başka bir takımın asla bulamayacağı ve kıskandığı bir futbolcuya yapılanları, sarı-lacivertli taraftarların affetmesine imkân var mı? Aykut Kocaman'ın "Sportif Direktörlüğe" başladığı ilk günde Alex'e attığı fırçanın, günler, aylar geçtikçe dozunu hiç kaybetmeden sürüp gitmesi; Brezilyalının attığı gollere sevinememesi; 29 yıl sonra alınan kupa maçından sonra oyuncularını kutlamaması olacak şey değil... Eğer bunlar doğruysa; eğer Aykut Kocaman ve adı geçen yöneticiler bunları yalanlamazlarsa "vah" F.Bahçe'de olanlara... KİMSEYE NASİP OLMAYACAK SEVGİ F.Bahçe, bundan sonra da nice maçlarını kazanacaktır... F.Bahçe, bundan sonra da şampiyonluklara koşacaktır... F.Bahçe, bundan sonra da birçok futbolcu alıp, bir kısmını iyi veya kötü uğurlamalarla gönderecektir... Ama F.Bahçe, bu ülkenin Başbakanının bile "Alex gittiğin günü ve saati bana bildir" diyecek kadar teveccühünü kazanabilecek midir? Ya da, ezeli rakip G.Saraylı taraftarların "Alex yeter ki gitme, biz 6 gol yemeye razıyız" demeleri yabana atılabilir mi? İşte bütün mesele bu... "İyi kaptan, fırtınalı denizde belli olur" derler... Alex, bilhassa Aykut Kocaman geldikten sonra F.Bahçe gemisini mükemmel yüzdürmüş bir isimdir... Yoğurtçu Parkındaki heykelini, eğer bir gün yerinden sökerlerse, ben o heykele talibim... Versinler, evimin bahçesine dikeyim... Böyle bir adamı, en azından her sabah selamlayarak evden çıkarım... Hem de saygıyla...