Sahnedeki palyaçolar

A -
A +

Lunaparklardaki dönme dolaplara binmeyenimiz yoktur her halde... İnsanın içi ürpere ürpere, çocukluğun verdiği merakla, gökyüzünde bir kesit dairenin çizildiği güzergahta "Dön baba dön" mantığıyla çok keyiflenmedik mi? Korkuyu içimizde hissetsek bile, çaktırmadan, sanki büyük bir savaştan galip çıkmışçasına, büyüklerimizin elinden tutup dönmedik mi evimize? Dönme dolap zevkini, bir ateş düşürücü iğnenin korkusu gibi hissetsek de, erkeklik taslamadık mı gözlerimizi kapatıp... Zevk ve korkuyu, bir arada yaşamadık mı? *** Ölümüne, dünyanın gözyaşı döktüğü "Timsah avcısı" Stewe Irwin, onca canavarları yakalayıp, uysal uysal adam ederken, biz küçük dilimizi yutacakmış gibi olurduk hep... Televizyon karşısında, nefes alıp verişimiz bile, ritmini kaybeder, hafızamıza, yakışıklı avcının renkli dünyası en ufak detaylarına kadar, dövme gibi işlenirdi... Bir gün, koca bir kertenkelenin vücuduna iri dişlerini geçirdiği Stewe, bu olayı "Bakın iki deliğim daha oldu" diyerek alaya alan biriydi... Ama ne oldu? Timsahlarla "ping pong" topu gibi oynayan o iri delikanlının ömrüne, bir "vatozun" iğnesi son verdi... Tehlikeli işlerin, tehlikeli adamı "pisi pisine" hayatını noktalarken, geride bıraktığı görüntülerle, anılarımızda sanki hiç ölmemişçesine yaşamaya devam ediyor... Çünkü o "güzel insandı." Çünkü iyi işler, güzel hatıralar, hayatın hızlı akışında bile yerini korumasını her zaman bilir... *** Geçenlerde bir gazetenin manşeti çok dikkat çekiciydi: "Eyvah... Kâbus geri döndü..." Bahsedilen kâbus, deprem değildi... Tavuk keser gibi, adam boğazlayan katil değildi... Kapkaçın, daire içlerine kadar uzanışı da hiç değildi... O kâbus "Kaynana Semra'nın" ta kendisiydi... Çünkü, evlât acısının ardından, uzun bir müddet ortalıkta gözükmeyen bu kadın, birden bire televizyonların ekrana çıkarmak için müthiş yarışa girdiği kişiydi... Çünkü kendisini Türk insanı unutamamış (!) işi gücü bırakmış, merakla yolunu bekler (!) olmuştu. *** Ligde sezonun ilk yarısının kapanmasına çok az bir süre kala, geçmişteki defterler karıştırılmaya başlanıp, sanki "deep freezerden" çıkarılan Norveç uskumrusu gibi soframıza getirilmeye çalışılıyor. Yemek serbest... Tat almak serbest... Doymak serbest... Türkiye'de, belki de her dakika, her maç, her sezondaki çirkinlik, yâni "şike ve teşvik primi" olayı, yine hortlatılarak futbol soframıza süslü püslü getirildi. Neymiş efendim, 2000-2001 sezonunda müthiş bir şike yapılmış... Yapıldıysa yapıldı kardeşim... O zaman yakalasaydın... Okey oyununda taş çaldığını 5 yıl sonra itiraf eden oyuncuyla, dostluğumuzu hemen bitirelim o zaman... Geçmişte uyumuşsak, bugün bunu mesele yapmak ve dert edinmek hafızamızı "fuzuli işgal" etmekten başka bir şey değildir ki... *** Cihan Oskay, ömrünün "ahır vaktinde" gündeme böyle gelmeyi plânlarken, birilerinin dolduruşuna ve iteklemesine maruz kalmış kesinlikle... Yoksa hiç kimse, üç-beş kuruş menfaat için, sokağa çıkamayacak duruma gelmez... Bu kadar düşman edinmez... Oskay'ın bahsettiği ahlâksızlık gibi, lig tarihinde binlercesinin olduğundan şüphemiz yok... Çünkü dost meclislerinde, bu gibi işlere karışanların anlattıkları, Cihan Oskay'ın anlattıklarından hiç de farklı değil... Bütün bunlara "Vay bee... Hadi canım..." gibisinden inanılması güç bir iş gibi bakmamız, ağzımızı bir karış açık bırakmamız, az değildir. Alan razı, veren razı, bize ne oluyor! Türkiye'de şike ve teşvik primini yakalayıp, cezalandıracak kanun mu var ki, soruşturmaları yapan savcılar, karar veremeyecek mahkemeler meşgul edilir ? *** Sanki bu şike ve teşvikin, diğer çirkinliklerden farkı var... Bir gün önce G.Saray'ın forması ile poz verip, iki gün sonra F.Bahçe'ye imza atma "Şeytanlığını" gösteren çok mu masum iş yapmıştır? Federasyon bünyesinde, etkili ve yetkili bir kişinin, tuttuğu kulübe yaranmak için ve ileride yönetimde yer alma plânları içinde düşünceler taşıdığı bir ortamda, orada olup biteni ispiyonlaması ne kadar etikdir? Beraber çıkılan yolda, arkadaşlarını bir çırpıda satan, döneklik, kalleşlik eden, sadece kendi yaptığının doğru olduğunu zanneden "cahil düşünceler" içindeki kimseler mi doğru insandır bu ülkede? Rantın büyük boyutlar içinde sınır genişlettiği ortamlarda, her türlü pislik, her türlü ayak oyunları olacaktır. Çünkü, şartların esiri olan zayıf karakterlerden her türlü kalleşliği beklemek zorundayız. Zamanında, menfaatleri için susanların, sonradan konuşma hakkı olmamalı... Kanunlarımızın dokunamadığı, ispatı yapılamayan işlerle uğraşanların, ortalık karıştırmasına izin veren her organ, Oskay gibi ortalıkta bırakılmalı ve dışlanmalıdır. Temiz toplumun, temiz insanı olmak bu kadar zor değil aslında... Dönme dolapların bir anlık zevkinden ziyade, düşünce berraklığının girdabında dönelim... Ve de, rantın peşinde değil, adam gibi insanların dostluğunun peşinde koşalım...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.