Alçak gönüllülük süstür... Fakat hayatta, onsuz daha başarılı olunur..." Tabii ki, sevgi ve saygı görmek isteyen insanların alçak gönüllü olması, birinci prensip olarak gözükse de, bizim ülkemizde, istismara en açık kişiler, hep onlar olmuştur... Rızkını, ekmeğini paylaşmak üzere, içeri buyur edilenlerin, ev sahibinin ekmeğiyle oynamasının en geçerli olduğu şu günlerde, çaresizliğin pençelerine takılmışların hâlâ daha alçak gönüllü olmaktan "şeref" duymaları da, o kadar yanlıştır... *** Her zaman söyleriz... Spor yazarlığı, bu ülkede yapılması en kolay görünen meslektir... Kimdir bu güzelim mesleği, pazarda maydanoz, pırasa satmak kadar basitleştiren? Tek kelimeyle bizler... Yani spor basınının dışında en ufak bir geliri olmayan, evini, aşını, bu meslek sayesinde, geleceğe taşıyan bizler... Kıskançlık nedir bilmeyen bizler... Oturduğu koltuğu, altından çekilen bizler... Meslek dayanışmasını yıllardır kuramayan, kenetlenemeyen bizler... Meslektaşlarının keskin baltaları ile bir kavak gibi devrilen bizler... Hani, "Taş da yumurtanın üstüne düşse, yumurta da taşın üstüne düşse, olan yine yumurtaya olur" misali, her zorluğun altında kalan bizler... *** Ekonomik krizin dünyayı vurduğu şu günlerde, medya sektöründe duyduğumuz, bildiğimiz tek çare olarak görülen "çalışanı azaltma" formülleri, dudak uçurtan büyüklükte devam ederken, spor medyasının da bundan büyük nasip alması üzüntü verici... Bilhassa televizyon kanallarının gözünün yaşına bakmadan, bu mesleğin gerçek değerlerini bir bir harcamaları, hiç de hoş olmayan tablolar karşımıza çıkarmaktadır... Etrafımızda artık mutsuzluğun benliğini sardığı dostların bolluğunda, kovuldukları yerlere, tasarrufu unutup cömertçe işe aldıkları ile hava atan, bir anlayış hâkim olmaktadır... İşte ekranlardaki yorumcular... Teknik direktörlük kariyerinde başarıyı yakalayamamasına rağmen, çenesinin kuvvetli olması ve o kendisine yakıştırılan tiplemenin ürünü olarak, herkese çalım atan bir Rıdvan Dilmen... Onu dinlerken "Ne kadar da çok biliyor, her şeyden haberi var, her dediği çıkıyor" gibi peşin hüküm içindekilerin, bir de, o söylediklerini ve yazdıklarını daha sonra değerlendirmesi ve neredeyse bir gazetenin spor servisinin toplam ücreti almasındaki "hak edişi" süzgeçten geçirmesi gerekir... Ayda 60 bin YTL alan bu yorumcu, haftada bir kaç saatlik konuşmasıyla en kolay şekilde köşe dönmüyor mu? *** Sergen futbolu bırakıyor, ayda 30 bin YTL'ye yorumcu... Hakan Ünsal futbolu bırakıyor ayda 25 bin YTL'ye yorumcu... Ahmet Çakar, doktorluğu, hakemliği elinin tersiyle itip ayda 30 YTL'ye yorumcu... Ve son olarak da Hakan Şükür, yeşil sahalardan ekran karşısına geçiyor ve ayda 60 bin YTL'ye yorumcu oluyor... Yanlış anlaşılmasın... Hiçbirisinin parasında gözümüz yok... Ama herkesin aşağıladığı ve kolay gördüğü bu mesleğin, tepeden inme içimize dalanlara tanıdığı ranta bakın... Bir taraftan tasarruf adı altında gerçek meslek erbapları kapı dışarı ediliyor, bir taraftan da işten atılanların on katı maaşla isimlerini başka alanlarda kazanmışlara kucak açılıyor... Hani demişler ya, "Konuşulan sevinçler, iki kat olur... Ama paylaşılan bir acı, yarı yarıya iner" Bizler de, mesleğimizin artık gerçek kimliğini yitirdiğini ve piyasa şartlarının, reyting anlayışının kurbanı olduğunu kabullenmek zorunda bırakılıyoruz... Ama "Don Kişot olmak için yola çıkan pek çok insanın, evine Sanço Panço olarak döndüğünü" geçmişte bizler, çoook gördük, çoook yaşadık...