Sanal kahramanlar

A -
A +

İnsanın, bazen kendi kendine omzuna taktığı apoletleri vardır... Maça gider, bitiminde Fatih Terim'i bile sollayarak, taktiksel düşünceleri "teknik direktör" edasıyla, yüksek sesle gündeme oturur: "Bizim defansta 4'lü blok yerine 3'lü dizilişi denememiz gerekir... Orta sahayı beşleyen bir anlayışla, forvete, kenar kanatlardan daha iyi bindirme yaparız..." Şu günlerde Irak'a bir operasyon gündemde ya... Bizim generaller bir değil on bin mübarek... Onlar çoktan harekâtı başlattı bile: "Helikopterlere yüklersin kimyasal silahları Gabar'mış, Kandil'miş dinlemeden yakarsın cayır cayır... İçinde böcekler, ağaçlar yanmış bana ne... Teröristlerin kemiklerini bile kül edecek, her türlü acımasız operasyonu yaparsın arkadaş!" *** Televizyonların her saatinde mutlaka futbol üzerine otorite gruplarının düşüncelerine şahit oluyoruz... Testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur tabii... Ertuğrul Sağlam'ın, Beşiktaş'a gelmesinden büyük mutluluk duyan basın kesimi, şimdi bu hocanın ne zaman siyah-beyazlı takımdan gönderileceği yolunda "papatya falı" bakıyor: "Gidecek... Gitmeyecek" Sokaktaki insan ise olaylara daha farklı yaklaşıyor... Onlar, bir insanın biletini kesmekte daha sabırlı... Basın tarafından yönlendirilen bir futbol kavramına isyanlarını dile getirip, bazen adımızı "İ... basına" bile çıkarıyor... Kalli için, G.Saray'a geldiğinde "Nereden buldular bu ihtiyarı" diye yakıştırma yapanlar, şimdilik bu Alman'ın disiplinine ve heyecanına şapka çıkarıyor... Peşin hükümlülük kararlılığından taviz vermeyen bizim basının bazı kesimleri, yanıldıklarını asla kabul etmeyerek, bir gün dediklerini, diğer gün unutarak, sanki bilmişlik taslamayı marifet sanıyor... Basın böyle düşünürken, sokaklardaki fikirler, daha sabır dolu, daha mantıklı geliyor insana... *** Kulüp yöneticilerini sıradan birer insan gibi görenler, transfer politikalarında kendilerini rakipsiz sananlar, oyun kuralları üzerinde mutlak hakimiyet düşüncelerini kabul ettirmeye çalışanlar, tribünlerdeki çirkinlikleri, kendilerine yetki verilse, bir dakikada çözeceğini iddia edenler, günümüz koşullarında, sanal kahramanlardır... Türkiye'de 8 bine yakın futbol antrenörünün olduğu, bunlardan sadece 500 tanesinin iş bulabildiği bir ortamda, tabii ki her kafadan bir ses çıkar... Gerçek o ki; "sanal kahramanların" haklı oldukları yönlerde var tabii... Örneğin... Moldova maçında milli takım ruhunu değil, kendi düşüncelerini sahaya yansıttığı için, değişik bir kadro ve taktik anlayışı içinde hedef tahtası durumuna gelen Fatih Terim, bazı ağızların konuşmasını önleyemeyen adamdır... Sen, basit hataları göz göre göre yaparsan, sen görev süren boyunca, bir ideal kadroyu bile kuramazsan, sen hep sürpriz isimler üzerine oyunlar oynarsan, sen rakibi küçümseyen, her maç öncesi "Yeneceğiz, ezeceğiz" edebiyatları ile futbolcuna "gaz" verdiğini sanırsan ve sen "Ben ders almam, ders veririm" büyüklük kompleksi içinde olup, kendini "ordinaryüs" mertebesinde görürsen, sonunda "sanal teknik direktörlerin" çığ gibi büyümesine sebep olursun... *** 40 yıldan beri G.Birliği'nin başında olan, Afrika'nın balta girmemiş ormanlarından bulup getirdiği odunları bile, bulunmaz "Tike ağacı" gibi İstanbul'a pazarlayan İlhan Cavcav, bugün hâlâ ayakta kalmışsa, bunda, Türk sporundaki yönetici ve teknik direktör zafiyetinin rolü büyüktür... Adam sadece başkan ve un fabrikası sahibi değil... Adam; futboldan para kazanmanın da ustası aynı zamanda... Çünkü, velinimeti İstanbul'un üç büyükleri var olduğu müddetçe, İlhan Cavcav gibileri, takımlarına bir şampiyonluk nasip etmeseler de, bugün Şeref Tribünleri'nde, Emre'nin basına salladığı kol hareketini rahatlıkça yapar, kimse de ona "Ayıp oluyor arkadaş" demez... Basit görünen sorunlar, bir çırpıda çözülecek iken, zamanın akışına bırakılıp demlenmeye bırakılınca, sokaktaki insan çileden çıkar ve futbolumuzun en tepesine bile, olmadık talepler gelir: "Biz bunlardan, bin kat iyisini yaparız." Futbol Federasyonu'nun karar alma melekesini geniş zamanlara yayma politikası, geleceği düşünme kaygısı, nabza göre şerbet verme anlayışı tazeliğini koruduğu sürece, o tribünler, her maçta, bu federasyonun ne anasını bırakır, ne bacısını... *** Tabii, bütün bunlardan rahatsız olanlar ise, yöneticiler ve teknik direktörlerdir... "İşimize karışıyorlar" veya "Bilmeden konuşuyorlar" şikayetleriyle, yaptıkları işlerin doğru olduğuna inançları tam olan bu gibiler yüzünden,Türk futbolu bir adım ileri gidemezken, ortalık da harman yerine dönmektedir... "Oyuna katkısı yüzde 15'in üstünde asla değildir" denilen ama yılda 2 milyon dolar bir çırpıda verilen, yaşantıları imrenilecek düzeyde olan teknik direktörlerin, sanal hocalara kızma hakkı olmamalı aslında... Bazen gazete sayfa mutfağında, saatlerce başlık aranırken, çaycının ağzından kaçan bir sözcükle, gündemin mânâ ve ehemmiyetini yakalayan çok yöneticiler tanımışızdır... Fikir, fikri ezer bazen... O fikrin çıktığı kaynak değil, anlamı önemlidir... Bugün bazılarının ukalâlığa kaçan öneri ve istekleri kenara alınırsa, genelde Türkiye'deki futbola yatkın her kişinin, birer teknik direktör ve kulüp yöneticisi olmaması için tek sebep, arkasında "itici bir güç" ve ceplerinin şişkin bulunmamasıdır...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.