Elindeki kitabın adı Savaş Sanatı... Günümüzden 2500 yıl önce Çinli bir filozof tarafından yazılmış... Bugüne kadar, tarih sayfalarında kalmış nice komutanlar tarafından okunmuş müthiş bir strateji kitabı Savaş Sanatı... Ve bu kitap, bugün yeşil sahaların komutanı Lucescu'nun da elinde... Kitabın kapağındaki şu söze lütfen dikkat: "İnsanlar bir kez birleştiler mi, cesurlar tek başlarına ilerleyemez... Korkaklar ise tek başlarına geri çekilemez!" *** Bazılarımızın "Korkak" bazılarımızın "Çeribaşı" ve bazılarımızın da Türkiye'ye gelmiş en akıllı, en beyefendi ve de en başarılı hoca diye yere göğe sığdıramadığımız Lucescu, Türk basınını, düşünce farklılığına bölen bir kişi olarak, gündemdeki yerini koruyor... Lucescu'yu anlamak için, çok uzaklara gitmeye gerek yok... Onun felsefesinde, tarihin derinliklerinde yatan liderlerin, komutanların dünya görüşlerine çok geniş yer ayrılmıştır... Lucescu, her sözü önce tartan ve sonra da vereceği cevabı binbir süzgeçten geçiren bir hocadır... Sadece bir defa, o da yakın bir geçmişte, kendisini eleştiren bir televizyon kanalına bağlanarak, kimseye söz hakkı tanımadan lâf ateşine tutması dışında, asla efendiliğini bozmayan bir yapıdadır... Yaptığı ayıbın ve lüzumsuz sinirliliğinin hem kendisine, hem de takımına zarar verdiğini çok çabuk anlayıp, Türkiye'den özür dileyen de bu Lucescu'dur... Rumen hocayı, bir hatasıyla değerlendirmeye alıp, onun, derin araştırmacı ve stratejik yönünün ağır basmasını görmemezliğe gelmek de aslında bizim Lucescu'ya olan ayıbımızın bir belirtisidir... *** Türkiye'de, sanatla uğraşanların bolluğu inkâr edilemez... Çamur atma sanatı... Karalama sanatı... Aşağılama sanatı... Alay etme sanatı... Küçük görme sanatı... Bilmişlik sanatı... Bu sanat dallarını (!) seçenlerin sayısı hiç de az değildir ülkemizde... Çünkü işin kolayını bulmakta usta olan bizler, en kısa yoldan, en kolayca sanat (!) icrâ etmeye bayılırız... Bir ustanın, geçmişteki başarılarına sünger çekmekteki ustalığımız ise bizim noksan sanat icrâ ettiğimizin en tabii bir örneğidir... Lucescu için de, karne notu verme yetkisini kendimizde görüp, baştan aşağı "Geçmez" diye doldurmamız, biraz onu kıskanmamızdan, biraz da onu yakın tanımamamızdan kaynaklanmaktadır... Beşiktaş'a en son transfer ettiği İlie bakınız onun için ne diyor: "Taktik ve disiplin yönünden Lucescu'dan daha iyi bir hoca yok... Ama onun esas en iyi yönü, futbolcusuyla kurduğu ilişkidir... " Geçmişte biz de şahit olmadık mı? Maç sonrası, sırtındaki paltoyu üşümesin diye futbolcusunun omuzuna attığını... Ne çabuk da unutuyoruz böylesine insani yaklaşımını Lucescu'nun... *** Lucescu'nun elinden düşürmediği, şu anda bile dünyanın bütün askeri akademilerinde her yıl sayısız seminer ve tez konusu olan, Savaş Sanatı kitabında, Taoizm, maddi ve manevi gelişmeleri, teknolojik ilerlemeyi, bu gelişmenin getirebileceği tehlikelere karşı uyanık olmayı teşvik ederken, insanoğlunun maddi ve manevi yönleri arasında sürekli bir dengeye de zemin hazırlamaya çalışır... Bu kitabı okuduktan sonra, başarıyı yakalamak daha kolaydır... Lucescu'nun bu kitabı elinden düşürmemesinin belli ki bir sebebi var... Çünkü onun felsefesinde, başarısızlığa karnının tok olduğu, zafere gitmek için, stratejik yolların en insani, en mutlu bitecek şekilde plânlanması yatmaktadır... Onun için Lucescu'yu biraz olsun anlayalım ve yaptıklarına saygı duyalım... Yoksa, ligin 21. haftasında "Bizden bu kadar" diye "Pes" eden Daum'u hâlâ dâhi, kulübe para girsin diye İlhan'ın gitmesine razı olan Lucescu'yu hâlâ enayi görmeyelim... *** Onu "Eleştirmeyelim" demiyoruz... Lucescu'yu beğenmemek, kendisine lâyık görülen "Jüri koltuğunu" onun ismi geçti diye terkedip gitmek ve milyonlara ayıp etmek değildir... Hadi bu ayıbını "Futbolcu değirmenine" dönen, Fatih Terim için de yap, elini sıkalım, sayın Hıncal Uluç... Kin, nefret ve meslek etiğini, aynı kefeye koyarsak, asıl o zaman kendimize ayıp etmiş olmaz mıyız? Lucescu "Savaş Sanatı"nı boşuna okumuyor... Çünkü o bir komutan.... Şunu bilelim ki; tarihin hiç bir devrinde "Büyük komutanlar" hokus pokusla şapkadan çıkmamıştır...