Savunurken "virgül" olmak !

A -
A +

Neden, çırpındıkça batar insan ? Neden, yüzme bilmeyenler, boyundan büyük derinliklere atlar, sonra da "İmdattt... Beni kurtarın" diye feryat eder ? Neden, trafik suçu işleyen birisi "Gazeteciyim, doktorum, falan siyasetçinin yeğeniyim" sözleriyle, suçunu hafifletmeye veya yok saydırmaya çalışır ? Neden, başarısız siyasetçi, vatandaşın derdine merhem olamamanın bahanesini "düzenin" bozukluğuna endeksleyip "Bir şans daha verin, bakınız yarım bıraktığımız işlerin hepsini bitireceğiz" diye seçmenden, bir "avanta" daha ister ? Neden bütün bu yalanlar, saptırmalar, kaytarmalar ? Neden... Neden.... Neden ? *** Günlerdir, FIFA'nın sürdürdüğü soruşturmada, bizim taraf bir suçlu, rakip taraf ise bir mağdur gibi ifade verdi... Bizimkilere "Neden kötü davrandınız, neden vurdunuz, neden iyi karşılamadınız" gibi ahiret soruları yöneltilirken, İsviçrelilere "Sana kim vurdu, kim hakaret etti" gibi mağduriyet soruları soruldu... Belli ki, bu soruşturmanın sonucunda ceza alacak taraf biziz... Bu işin kaçarı, uçarı yok... Az mı olur bu bedel, yoksa "Çok ağır cezaya çarptırılmayız" diye düşünenlere rağmen, korktuğumuz cinsten mi, bunu Allah bilir ancak... Başta federasyon yetkilileri olmak üzere "otağ" kurduğumuz İsviçre'de kulis çalışmalarımızın içine, tanıdık herkesi sokarak, masumiyet elbisesini giymek istiyoruz... Ama bu elbiseyi dikecek terziler, hiç de öyle insaflı kişiler değil... Bir yerlerimize, mutlaka iğne batacak bu işte... *** Türk spor kamuoyunu "Özür dilediler, hatalarını anladılar, büyük ceza beklemiyoruz" kandırmacasına sokup, kendilerini masum göstermek isteyenler, olası bir büyük ceza sonunda sakın ve sakın, aynı koltuklarda oturmaya, aynı rütbede emretmeye kalkışmasın... Onların suçu, sadece kameralara yansıyan fiiller değil... Bir de görünmeyen veya çoğu kimse tarafından bilinmeyen insanlık suçları var ki, esas ayıp burada... Geçenlerde "11 Altın Adam Jüri Toplantısı'nda" Türk Futbolu'nun gelmiş geçmiş en büyük 3 kalecisi, yanyana oturuyordu... Turgay Şeren, Şükrü Ersoy ve Necmi Mutlu... O gün, G.Saray, F.Bahçe ve Beşiktaş'ın bu unutulmaz kalecilerinin hatıralarını dinlerken nefes bile almadık... Ama Şükrü Ersoy'un en son anlattığının karşısında ise, gözlerimiz nemlendi, yüreğimiz burkuldu... Türkiye-İsviçre maçı için bilet bulamadığını, kendisine, yıllardır kulüp ve federasyon hizmeti hatırına bile davet gönderilmediği belirten Ersoy "Turgay, bilet bulmasaydı, maçı izleyemeyecektim" itirafında bulundu... *** Şükrü Ersoy gibi, Milli Takım kalesini yıllarca korumuş, teknik direktörlük yapmış, federasyon kurullarında çalışmış bir efsaneye bilet bulamayan federasyon "3 büyük" kulübün amigolarına "10 bin" bedava bilet vermesini biliyor ama... Sözde onlar, bu biletleri, etrafındaki "cazgır takımına" dağıtacak, onlarda, bir yerlerini yırtarcasına Milli Takım'ı destekleyecekler haa... O gün, Kadıköy vapur iskelesinin hemen başından, Saracoğlu Stadı'na kadar her yer karaborsacı kaynıyordu... Pardon... Karaborsacı değil, yüzlerce "Aynı fiyattan" maç bileti satan "avantacı" gençlerdi onlar... Eee... Adamlar 10 bin bilet bulmuşken, bunu "ranta" çevirmeyi düşünmeyecek mi ? Varsın Şükrü Ersoy maça giremesin... Biz bugün, bedava biletlerle maça giren, tribün ordusunun ıslıkladığı, bir rakip milli marşı yüzünden, ülke olarak sorguya çekiliyoruz... Biz bugün, Almanya'daki finallere gidemememize rağmen, federasyondaki sekretere bile Ukrayna, Arnavutluk galibiyetlerinin primini dağıtıyoruz... *** İşte, bazı imkanları, yanlış insanlara sunan bizim federasyonumuz, yaptığı hatalarının bedelini ödemek için İsviçre'de günlerdir pislik temizlemek, cezayı hafifletmek için çırpınıyor... Ama çırpınırken de, nokta kadar menfaat için, virgül gibi eğiliyor... Bazı suçlar vardır, itiraf ederseniz, cezanız hafifler... Ama biz ne yapıyoruz ? "Yapmadık, etmedik, yumurta atmadık, tekme savurmadık, kapı kırmadık" inkârlarıyla, savunma atağımızın başarıya ulaşacağını zannediyoruz... Bakınız, AB Türkiye Raportörü Camiel Eurlings ne diyor: " Futbolcular büyükelçidir... Türk Futbolcuları bunu yapamadı... Onlar, ülkelerinden özür dilemeli..." İşin boyutları nerelere uzanıyor ? Biz "Batmayalım" diye çırpınırken, Avrupalı bizi, hangi göz, hangi duygularla tahlil ediyor... Kurtuluşumuz, elde sabit delillerin olduğu olaylar için, özür dilemekte yatıyordu... Biz bunu beceremedik, üstelik; inkâr edip, el kapılarında "nokta" yerine "virgül" olduk bir de...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.