Önüne gelenin üzerine üşüştüğü İstanbul'u kurtarmak için, çareler tükenmiyor... Geri göç için, otobüs bileti, biraz harçlık ve bir daha geri dönmeme garantisi istenmişti geçmişte... Ama bu kentin "taşı toprağı altın" yakıştırmasının cazibesi önleyemedi göçleri... Al sırtına yatağını, yorganını, patates soğan çuvalını, düş İstanbul'un yoluna... Nasıl olsa bir boş arazide gecekondu dikilir bir gecede... Olursun bir anda sapına kadar İstanbullu... Çünkü İstanbul rant şehri ya... Kafasını kullanan, bu şehrin hemşerisi ya... *** 15 milyonluk bir kozmopolit kentin trafiğini kördüğüm yapan işi bilmez trafik yöneticileri ve onların ihaleyle yol yapımı verdikleri müteahhitler, bu İstanbul'da kaldığı sürece, bu şehirde yakında zorunlu göç zaten kendiliğinden başlayacaktır... Gaspçıların, gece, gündüz ve yer ayırt etmeden, kafalarına estiği vakit, yol kesip adam soydukları, kocasının yanında kadınlara, tecavüz edilen, kaç şehir var dünyada? Bitirdiklerini zannettikleri yolları, tekrar tekrar kazıp, unuttukları su ve kanalizasyon borularını yerleştiren ve trafiği tekrar tekrar tıkayanlar bu şehirde olduğu müddetçe, yakında aklı başında herkes kaçacaktır bu kentten... Minibüs ve halk otobüs gibi, yolları durakları diledikleri gibi kullananlara seyirci kalıp, raylı sistemi, bazı rantçıların "işi bozulur" düşüncesi ile akıllarına getirmeyenler yüzünden, merak etmeyiniz, bu şehir boşalacaktır yakında... "Kar ve yağmur yağdığında sokağa çıkma, deprem olduğunda sokağa fırla gibi" alaycı yaklaşımda bulunanlar yüzünden kaçacaktır herkes... Şehri adam gibi yönetemeyenleri rahat ettirmek için, gaspçılara, tecavüzcülere, tinercilere, trafik ve eğlence magandalarına, sokaklarda dilediği gibi kurban kestiklerini zannedenlere bırakıp gideceğiz bu kenti; göreceksiniz... *** Ve şimdi gündeme bir "vize" işi oturdu... Öyle, elini kolunu sallaya sallaya İstanbul'a giriş yok bu teoriye göre... İşin detayları yakında açıklanır... İstanbul'u "öcü şehir" gibi gösterip, erişilmez yapmak için uygulanacak bu vize işi, dileriz, düşünce sahiplerini mahcup etmez... Ama asla kolay olmayacak bir uygulamanın önce alt yapısını yapmak gerekiyor... Nasıl mı? Uygulama değişik yerlerde başlatılmalı... Meselâ... Spor sahalarına girişten... Tribün teröristlerinin eline geçmiş sporumuzu kurtarmak açısından da, iyi bir uygulama olur bu... Böylece, 5149 sayılı "Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun" da şahsiyetini kazanır... *** Bu yasaya göre, hüküm giymiş seyirciler, yöneticiler, başkanların cezalarını İstanbul dışında çekmesi ve ikinci defa tekrarında bir daha bu büyük kenti, rüyalarında görmesi sağlansa, fena mı olur? Ya, Türkiye'yi çiftlik gibi görüp, futbol yaşantılarını en lüks villalarda yaşayarak geçiren, hatta Türk Vatandaşı yapılarak nüfusumuza katkıda (!) bulunanlara ne gibi tedbir alınacak peki? Afrika'nın ormanlarında vahşi hayatı yaşarken, bir anda kendilerini İstanbul Cenneti'nde bulanların göçünü nasıl önleyeceğiz? Dilim karpuz, tane elma satanlarla, tüfekle balon patlattırmaca, tavşana fal çektirenlerden ne farkı var bu nüfusu kalabalıklaştıranların? Anadolu'nun mütevazı bir kulübünde oynarken, paranın ışıltısına kapılıp, İstanbul'a koşanlar, ayrı mı tutulacak bu vize uygulamasından? Ya da, madem İstanbul nüfusu yetkilileri korkutuyor, taraftarı, transfer balonları ile uyutanlar ama uygulamayanlar, bir stat aydınlatması için yılda 1 milyon 800 bin YTL'yi gözünü kırpmadan harcayanlar, şike ve teşvik işine bulaşanlar kalacak mı İstanbul'da? Beyanatları ile etrafı karıştıran, amigolara bilet ve seyahat karşılığı hakim olanları da dahil edecek miyiz vize kuyruğundakilere? *** Bu vize işi, güzel iş ama yaş iş... Hiç bir günahı yokken, İstanbul'da yaşaması zorlaştırılan, belayla burun buruna getirilen, gecekondu ve rantçı istilacılar yüzünden huzuru kaçırılan günahsız kentliler için bir avantaj olmaz bu uygulama! Bu uygulama, rantçıya yarar, belâ arayana, haraççıya, yol kesip adam kesen canilere, fuhuş sektörüne, tribünlerde küfrü ağzına pelesenk edene ve de o zaman şehri idare edeceklerine inananlara yarar... Bu şehir, görmeyene her zaman cazip, içinde yaşayana her zaman acayip bir şehirdir... Fıkra bu ya... Bir gün cennetin kapıları şiddetle vurulmuş: "Güm... Güm... Güm..." İçeriden seslenmişler: "Kim o?" Dışarıdan gök gürültüsü gibi bir ses: "Biz, İstanbul'u fetheden Fatih'in yiğitleriyiz" Kapılar ardına kadar açılmış, yiğitler içeri buyur edilmiş... Her şey çok güzel gidiyormuş... Taa ki, 40 yıl geçinceye kadar... Birgün kapılar yine güm güm çalınmış: "Kim o?" "Biz İstanbul'u fetheden Fatih'in yiğitleriyiz" İçeriden cevap gelmiş: "Git işine bee... Onlar 40 yıl önce geldiler" Dışarıdan yine bir ses gelmiş: "Biz Mehter Takımıyız, ancak geldik" İşte bu yüzden diyoruz ki, bu İstanbul var olduğu müddetçe, göç edilen; göç edenin de, çok zor geri döneceği şehir olacaktır hep...