Bir elinde puro, bir elinde viski... Umurunda mı futbol, umurunda mı spor... O her zaman aynı alaycı ve tepeden bakan tavrı ile, küfürü gazete sütunlarına taşıyan adamdır... O, okuyucusunu "Uzan hikayeleriyle" bıktıran, konu zorluğu çekince, saldırganlığını başka platformlarda arayan adamdır... O, gölgesi ile bile kavga eden adamdır... *** Hürriyet Gazetesi'nin 20 Eylül 2003 tarihli sayısında, Fatih Altaylı'nın köşesindeki yazı, aynen şöyleydi: "... Ben bu yazıyı, G.Saray düşmanı ŞEREFSİZ spor medyasının ipliğini pazara çıkarmak için yazdım" İfadeye bakınız... "Şerefsiz spor basını" Bu ifadeyi kullanırken "Bir kısım" demek zahmetinde bile bulunmuyor... Yani bizler, hepimiz, ekmeğini sadece ve sadece gazetecilikten kazanan, çoğumuzun "Fakirlik sınırında" çalışmak zorunda kaldığı kişiler, Altaylı'nın yakıştırmasıyla, bir anda "Şerefsiz" insanlar olduk... Bizlerin, bugüne kadar, viskiyi yerlere dökecek bollukta parası asla olmadı... Bir maaş tutarımızdaki puroları, onun gibi bırakın içmeyi, tüttürme hayalini bile yaşayamadık... Bizler, localarda değil, bizler halkın arasında, soğuk kış şartlarında ellerimiz uyuşuk vaziyette, içimizi bir bardak sıcak çayla bile ısıtamazken, Altaylı gibi özel localardan ahkâm kesemedik... Bizler, her kriz döneminde binlerce çalışanının kapı önüne konuluşunu, buruk şekilde izlerken, Altaylı gibi puromuzu değil, yüreğimizi dağladık... Bizler, paramıza haram karışmayan, bizler yaş günlerinde, son model araba motifli pasta kesemeyen, bizler bütçemizin sadece geçinmek, çocuklarımızı sıradan okullarda okutmaya bile yetmediğinin acısıyla kıvranan insanlarız... *** İşin yasal yolları Türkiye Spor Yazarları Derneği tarafından acele gündeme alındı... Bizim asıl üstünde durmak istediğimiz konu, spor basınını "Şerefsizlikle" itham ederken, onun geçmişi çabuk unutmasıdır... Fatih Altaylı 1990'lı yıllarda, zor durumda kalan Güneş Gazetesi'nin yöneticisi iken, onu bu durumdan kurtaran, ona bobin vererek orada çalışan arkadaşlarımızın kapı önüne konmasını geciktiren, Fotospor yöneticisi bir kişiyi de "Şerefsizler" listesine aldığını hatırlamayabilir... Fatih Altaylı, hızlı yükselişinin sarhoşluğu ile 1000'e yakın spor emekçisini kırdığının farkına da varamayabilir... Ama Fatih Altaylı, bir yönetici, bir köşe yazarı olarak haddini aştığının mutlaka bilincinde olmak zorundadır... Bilmelidir ki, meydan onun küfürlerine, hakaretlerine, aşağılayıcı, karalayıcı üslubuna bırakılmayacaktır... O, "Spor basını benden intikam alıyor" gibi komik savunma yapa dursun... Gördü ki bizler; onun yakıştırmasıyla yani "Şerefsizler" gerektiğinde kenetlenir, gerektiğinde adamın ağzının payını veririz... Altaylı, kendi gurubunun spor sayfalarında bile nasıl rezil edildiğinin mutlaka bir anlamı olduğunu düşünmelidir.. İşte biz böyle "Şerefsiziz !" *** Şu saatten sonra dileyeceği bir özür, onu asla temiz bir insan yapmayacaktır... Bu ülkede Necil Ülgen gibi, Esat Yılmaer gibi cesaretli spor yöneticilerin varoluşu, Bekir Coşkun, Emin Çölaşan gibi klâs yazarların, Erman Toroğlu gibi yüreklerin, üstelik aynı patronaj altında çalışmalarına rağmen, spor basınının şerefini korumaları, Altaylı'ya verilebilecek en büyük derstir... "Çizmeyi aşan adam" bir daha spor alanlarına alkollü girilmeyeceğini, şeref ve özel tribünlerde küfür edilmeyeceğini, insanlara saldırılmayacağını en çabuk, en seri şekilde öğrenecektir... Çünkü "Şerefsiz" yakıştırması yaptığı bu spor basını, bir gün karşısına yine dikilir ve onun anlayacağı dilden konuşur... Bilsin ki "Yavaş atın tekmesi pek olur" Bizlere bazen, Fatih Akyel gibileri ana avrat küfür eder, bazen, bir kulüp başkanı, ağıza alınmayacak hakaretlerde bulunur... Ve bazen, başka bir Fatih de, "Şerefsiz" apoletini takar omuzlarımıza... Biz bütün bunları hakedecek kadar alçak mıyız yahu ? İnsanız biz, insan... Üstelik "Şerefli" birer insan...