Sevmenin Türkçe'si!

A -
A +

Sevmek... Birisini, göğüs kafesinin içine sokmak... Kalbin derinliklerinde ona bir taht, başına bir "taç" takmak... Sevmek... Gözlerin yollara, kulakların bir sese odaklandığı, kalbin güm güm attığı tatlı heyecan... Bir ordunun topla tüfekle yıkamayacağı güçteki ikili kuvvet... Onu, sadece yaşayanların bileceği, damarlarında hissedeceği, bazen acıyla da yoğurduğumuz muhteşem duygu... Anlatılmayan, sadece yaşayabilenlerin mutluluktan uçtuğu büyük his... *** İnsan duygusuz değildir... Ama o duyguları, birileriyle paylaşmak istediğinde, aradaki elektriğin de çakması lâzım... Çocukluk aşklarının bir gün biteceğini bilsek de, biz onları hep en güzel anı olarak saklarız kalbimizde... Ama olgunluk çağına adım attığımızda ise, sevgi bahçemizdeki çiçekler bir başkadır... Kokuları, renkleri, ahenkleri... Dokunmaya kıyamaz insan... Koklamaya... Koparmaya kıyamaz insan... Hele sevgi bahçesinde yetiştirdiğimiz çiçekler, sarmalar vücudumuzu... Titretir, duygulandırır ve bizi artık tutsağı yapar... İşte o an; hayatımızın akışı değişmiştir... Damarlarımızda kanla birlikte, sevginin yoğun yoğun aktığı aşk da dolaşır... *** Bir karşı cinsin sevgisi kadar, bazı tutkuların da aşkı başkadır... Uğraşı, meslek ve spor aşkı gibi... Hele spor aşkı... Türkiye'de futbola olan tutkunun, insanı yoldan çıkaracak, başka güzellikleri görmeyecek kadar büyük olması, herkesin "fanatik aşkını" depreştirmesi, gözleri kör eder adeta... Futbol uğruna, kavgalar, biten dostluklar ve düşmanlıklar, aşkın tarifine ters düşse de "aşkın gözü kördür" sözünün arkasına gizlenilmiş bir sahneyi sergilemesi bizim insanımızın şanssızlığıdır... Tuttuğu takımın uğruna, en yakınlarını kaybedenlerin yüreklerinde en ufak bir acıma duygusu olmaması, kanımızı donduran bir histir... Tribünlere, şiddeti enjekte edenlerin, bunu rant uğruna yaptıklarının bilinmesine rağmen, peşlerine takılanlar, aşkın bir parçası değil, satrancın piyonu durumunda olmalarını görmemeleri yüzünden "kör aşık" olmaları, futbol sevgisini kökünden yok eden bir neden olur hep... *** Sportif mücadeleyi, tribünlerden başka türlü körükleyenler yüzünden, yüreğinde gerçek spor sevgisi olmasına rağmen bunu bir türlü açıklayamayan "spor aşıklarının" ortalıktan çekilmek zorunda bırakılmaları, şiddeti statlarda ve çevrelerinde başı boş bırakma nedeni olmuştur... Aşk sevdiği insanın kusurlarını görmezliğe gelmektir aynı zamanda... Ama bugün "Canımsın, kanımsın" diye sevgi yumağıyla sarmalananların, sahalarda yaptıkları en ufak bir yanlışlıkta isyan bayrağı çekip, aşkı, sevgiyi unutmaları, spor sevgi bağlarının ne kadar çürük olduğunun bir ispatıdır... Koptu kopacak sevdalara gebe bir aşkın, aşkla ne alakası vardır ki?.. Aşk acıları paylaşmak değil midir? Aşk, sevilmezken bile sevmek değil midir? Ama aşk, delilik değildir ki... İçinde menfaatin olmadığı bir duyguyu, hep "karşılık beklemek" anlamında algılamak nasıl aşk olabilir? Sabrın sınırlarının uçsuz bucaksız olması gerekirken, bir anda biten duygu, aşk olsa ne yazar, olmasa ne yazar... *** Sporumuzda, her gün rastlanan, yönetici, teknik direktör hatalarının, renkleri taşıyan sporculara mal edilme yanlışlığı yüzünden, sporumuz, spor kılığından çıkmaktadır... Daha düne kadar alkışladıklarımızı, yere göğe sığdıramadıklarımızı, bir çırpıda giyotine götürme alışkanlığından vazgeçmediğimiz sürece, bizdeki spor aşkından bahsetmek, tam bir fiyaskodur... Bugün Aziz Yıldırım'ın, F.Bahçe'ye tesis yönünden kattığı mutlulukların, şu günlerde daha ligin başı olmasına rağmen, üzerine çizgi çekilecek hale getirilmesi "menfaat kokan aşkın" en tipik örneğidir... Yıldırım, her ne kadar basını sevmeyen, ona kucak açmayan, ona asla muhtaç olmayan tavırlarını sergilese de, 9 hafta önce "Büyük başkan" apoletini taşıyorken, şimdi, F.Bahçe'yi sevdiğini zannedenler tarafından omzundan o rütbeleri sökülmek istenmektedir... "Büyük hoca diye bizi kandırdın" "Bomba transferler diye bizi uyuttun" gibisinden çatlak seslerin bu günlerde, henüz bir şey kaybedilmemişken ortaya fırlatılması, F.Bahçe'yi yaralayan esas nedendir... *** Sevginin bir çırpıda bittiği tek kulüp F.Bahçe değil ki... G.Saray'da da aynı sevgisizlik rüzgarları esiyor... Hakan Şükür'ü sevenler, sevmeyenler, Gerets'i beğenenler, beğenmeyenler... Seven karşılıksız sever, beğenen ise hep karşılığını ister ya... Menfaate dayalı hülyaların, bir asırlık kulüpleri ne durumlara düşürdükleri ortada... Eğer bugün maç bitiminde, iki rakip, birbirlerinin elini sıkmadan, kin ve nefret içinde soyunma odasına gidiyorsa, bu tribünlerin sevgisizliğinin saha içine yansımasıdır... "Spor dostluktur, kardeşliktir" diye düşünsek de, bunu uygulayamayan bir millet olarak, ülkemize verdiğimiz zararın farkına varmalıyız bazen... Sahada adam kovalamayı; koridorlarda kapıları kırmayı; rakibin hayalarını patlatmayı düşünmeden, az sevelim ama öz sevelim... İçinde zerre kadar, kin olmasın... İçinde çıkar olmasın... İçinde saygısızlık olmasın... Çünkü aşk; "Hoşça kal dedikten sonra, tekrar karşılaşacağını bilmektir."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.