Sınıf farkı!

Portekizlilerin takıma katılması ile bambaşka bir kimliğe bürünen Beşiktaş, bu havasını dün Olimpiyat Stadı'nda kaybetti... Üstelik boyun eğdiği rakip, son 5 maçtır galibiyet yüzü görmemiş, her sene siyah-beyazlı takımın belalısı olmuş İstanbul Büyükşehir'di... Futbol oynamayı seven, savunma yapmayı en son düşünen iki takımın mücadelesi, kafa kafaya tokuşan iki inatçı keçi gibi bir tablo çıkardı ortaya... Birisinin yelkenleri suya mutlaka inecekti... *** Hilbert'in cezalı olması nedeniyle sağ kanat savunuculunda ve yine o bölümde hücum zenginliği kazanamayan Beşiktaş, Ersan Gülüm'ün de yokluğunda, büyük savunma eksikliği yaşadı... Sivok kötü futbolcu değil, tamam... Ama asla bir Ersan Gülüm de değil tabii... Bir de, uzun zamandır formasını giyemeyen kaptan İbrahim Üzülmez'in de maç eksikliği nedeni ile, siyah-beyazlı defans hepten çuvalladı dün... Ve bunu çok iyi değerlendiren Büyükşehir forvetleri, kaleci Cenk'in de büyük yardımıyla, daha düne kadar "yeğe göğe sığdırılamayan" Beşiktaş'ı devirmesini bildi... *** İlk 45 dakikada oyunun her karesinde görülen Aurelio'nun devrenin son saniyelerinde kırmızı kartla oyun dışı kalması, Beşiktaş açısından, işin tuzu biberi oldu... Ekrem'in komik futbolu, Almeida'nın rakip defans arasında kayboluşu, Quaresma'nın kafasına göre takılması, Guti'nin ikinci yarıda oyundan düşmesi, kötü haberin geleceğinin sinyalleriydi... Bir de kenarda, biz gibi bile seyredemeyen Schuster'in, oyuna müdahale edemeyişini eklediğimizde, Beşiktaş, İstanbul Belediye önünde farktan kurtulmanın sevinci yanında, havasının da mum gibi sönmesinin bedelini ağır ödedi... Kimse buna "Yol kazası" demesin... Bunun adı "Ben puana değil, tribüne oynarım" anlayışının da iflasıdır... Yerlilerle "çetenin" uyum bozukluğu, kafa yapılarının ve oyun anlayışlarının farklılığı, dün, gün yüzüne çıkmış ve Schuster'in de tartışılırlığı gündeme gelmiştir...